Ancak; tek siyasal parti dönemlerinde ve özellikle 2.nci Dünya savaşı sırasında o günlerin getirdiği bazı zorunluluklar yüzünden Halkımızın sevgisinde gerileme olmuştur. Sonraki çoğulcu demokratik siyaset döneminde ortaya çıkan Demokrat Parti’nin, görece serbestlilik ve buna bağlı serbest piyasa ekonomisine geçiş çabaları, 1950’ lerin hür dünya devletleri yanında Türkiye’nin konuşlanması anlamına gelmiştir. Bu arada karşı kampta sosyalist blok, devletçi ekonomik düzenle kalkınmanın ve insani gelişmenin sağlanacağı varsayımıyla yol almaya başlamıştır.
Bu rekabet, Sovyet bloğunun 90 lı yılların başında çökmesiyle ortadan kalkmış, kapitalist sistem neo liberal modele geçerek ‘’ALTTA KALANIN DAHA ÇOK EZİLMESİNE’’ yol açmıştır.
Dünya’daki bu gelişmelerden bağımsız kalamayan Türkiye, süreç içersinde karma ekonomik modeli ve sosyal demokrasi’nin öngördüğü ‘’SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ’’ modelini çok kısa bir koalisyon döneminde uygulamaya çalışmış, ama istenilen neticeye varılamamıştır. Daha sonraları yine global ekonomik gelişmelerden etkilenerek, Türkiye’ye özgü Neo Liberal politikalar uygulamaya konulmuştur. (Özal dönemi)
Bizi gelişmiş Dünya’dan ayıran temel politikalar nelerdi?
Eğitime yeteri kadar önem verilmediğinden, vasıflı iş gücü oluşturamadık. Bilim ve teknoloji alanında herhangi kayda değer bir katkı sunamadık.
Ekonomi politikaları tercihi, gelişmeye açık, katma değer yaratacak şekilde yapılamadı.
Üreterek ve tasarruf ederek büyümeye değil, tüketerek ve borçlanarak büyümeyi tercih ettik.
Bütün bu faktörler, sürdürülebilir bir ekonomik model yaratamadığından, sonunda ‘’BETON EKONOMİSİ’’ denilebilecek arızalı bir modele mahkum olduk.
Ekonomideki olumsuzlukları perdeleyecek bazı gelişmeleri ise sosyal ve siyasal yaşamımızda sıkça görür olduk. Örneğin; bazı milli ve manevi duygularımız maalesef iktidara tutunabilmek amacıyla siyaseten sömürüldü. Halkımız, sosyal yardımlar adı altında, bu duruma razı edildi.
Ama bunlar çok uzun süre uygulanabilir değildi.
Ekonomimiz bu günlerde çökme noktasına geldi, vatandaşlarımız işsiz veya gelir yetersizliğinden muzdarip durumda.
İktidarın söylediği tek bir şey var:
Aslında bizim ekonomimiz yolunda gidiyordu, ama ‘’DIŞ GÜÇLER’’ Türkiye’nin kalkınmasına engel oluyorlar.
Bu tez’e inananların sayısı hızla azalıyor.
Son yapılan 31 MART 2019 yerel seçimlerinde iktidar partisi ve destekleyicisi diğer parti oy kaybı yaşamış, Millet ittifakı adı altında bir araya gelen CHP ve İYİ Parti ile dışarıdan destek veren Saadet Partisi, özellikle büyük şehirlerde (Ekonomi’mize en büyük katkıyı sunan kentlerimizde) seçmenlerin teveccühünü kazanmış ve ortak adaylarla Belediye Başkanlıkları seçimlerinde başarılı olmuşlardır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde çok tartışmalı bir süreç yaşanmış ve iktidar partisinin ve ortağının girişimleriyle Yüksek Seçim Kurulu’na yapılan itirazlar sonucu sadece Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi iptal edilmiş, kazanan Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası geri alınmış ve 23 Haziran 2019 tarihinde seçimin yenilenmesi karar altına alınmıştır.
Bütün bu gelişmeler Halkımızı derinden etkilemiş gözüküyor.
Şayet CHP ve ittifak halinde bulunduğu partiler, bu seçimde iyi organize olup başarıyı sağlayabilirlerse, bir sonraki Genel seçimlerde CHP gerçek bir kitle partisi olup, kendisini destekleyen diğer partilerle birlikte büyük ‘’TÜRKİYE KOALİSYONU’’ oluşturabilirler.
Sanırım Ülkemizin buna ihtiyacı var…
Çok güzel tesbitlerin var,zevkle okudum yazını. Tebrik ediyorum değerli dostum.