Kimin Zaferi?

16 Mayıs 2023 Saat: 13:56
Rana Sinem Siklon
Tüm muhalifler birleşti güçleri yettiğince çalıştılar ve “Biz bu iktidarı nasıl devirir ve nasıl sonuç alabiliriz” diye birkaç hamle yaptılar.

Bu süreçte birçok alanı ve konuyu yorumlamaya çalıştım. Öncelikle bu köşede yazmaya başladığımdan beri ortaya şöyle bir tavır koymaya çalıştım; aday kim olursa olsun elindeki enstrümanlar sınırlı olacak ve Erdoğan’ın elinde sınırsız enstrümanlar olacak, bu sınırsız enstrümanlarla muhalefetin vereceğinin kat be katını seçimden önce verme ihtimali var. Dolayısıyla muhalefetin elindeki en büyük koz adayın kendisinin olduğu gerçeğinin altını çizmeye çalıştım. Aday kim olursa olsun sonuna kadar destekleyeceğimin vaadini verdim hatta işler bozulup seçimden önce seçimi kaybetme aşamasına geldiğinde seçime kadar bu işi götürebilecek formüller üretmeye çalıştım. Başlangıçtan itibaren Türkiye’de yükselen İslamcılık ve milliyetçilik akımını görebildiğim için “İki belediye başkanından biri aday olmalı ama kim aday olursa olsun sonuna kadar destekleyeceğim yeter ki ortak aday çıkarsınlar” formülünü kendi açımdan ortaya koymaya çalıştım.

Tüm bunları niçin sayıyorum? Normal şartlar altında siyaset bilimci nasıl yorum yapar?

İflas eden bir ülkeye bakar, tüm kurumlarının yok olduğu ve insanların yeni ve özgür bir cumhuriyet kurmaktan başka çaresinin olmadığı bir fotoğrafa bakar. Sonra neye bakar? Sonra anketlere bakar. Bu ülkenin en prestijli, ellerinde çok büyük data bank olan anket şirketlerinin tamamı yanılmaz. Ama tamamı yanıldı. Tamamı yanılırken beni de büyük ölçüde yanılttılar. Ben de yazılarımda okuyucularımı belki de gereğinden fazla bir zafere motive etmiş oldum. Olabilir miydi? Başarabilir miydik? Henüz her şey bitmiş değil. İkinci turdan ne çıkar ne çıkmaz onu da yorumlamaya çalışacağım ama hala ümidi çok yüksek olanların ümidini kırmamak için çok dikkatli yazmaya çalışacağım.

Seçim analizi yapan teorilerle yola çıktığınız zaman karşınızdaki seçmen kitlesini tasnif edip oradan bazı çıkarımlar yapabilirsiniz.  Ortaya koyduğum metotlar, saha çalışmalarıyla birlikte görebildiğim kadar ortaya çıkartabildiklerimi yorumlamaya çalıştım ama Türk seçmeni beni bir kez daha çok büyük oranda yanılttı. Anketlere hiç bakmamış olsaydım bile tahminim şu yönde olacaktı: En kötü ihtimalle muhalefetin adayı birinci çıkar, ilk turda bitiremez arada büyük fark olmaz gibi bir kare görüyordum. Bu olmadı! Bunun neden olmadığını anlatmaya çalışacağım ama biraz daha temelden almamız gerekiyor, fotoğrafa biraz daha geniş perspektiften bakmamız gerekiyor.

Erdoğan -ki artık Türkiye’deki sisteme Erdoğanizm diyebiliriz- bir kimlik inşa etmiş. Bu 20 yıl içinde imam-hatiplerle, kuran kurslarıyla, dizilerle, televizyonuyla, tarikatlarıyla ve diğer tüm enstrümanlarıyla bir kimlik inşa etmiş. Türkiye’deki bu kimliğe laf anlatma şansınız yok. Yani onları bilimsel verilerle ikna etme şansınız yok. Erdoğan o aynı kitleyi benim söylediğim her gerçeğe ikna edebilir. Yani Berat Albayrak’ın söylediği doğruydu. Erdoğan “Ay’a dört şeritli yol yaptık” dese buna inanabilecek bir kitle var. Saf olduklarını ve aptal olduklarını söylemiyorum. Hayır! Ne saflar ne de aptallar. İçine düştükleri kimlik kıskacı ile dünyaya bakıyorlar ve bu kimlik kıskacı onlara şunu söylüyor: “Kesinlikle kaybetmemeliyiz, kesinlikle bu devleti onlara tekrar vermemeliyiz, çünkü geçmişte onlar bizi dışlamıştı, elimize geçirdiğimiz bu avantajı kaybetmek gibi bir niyetimiz yok”

Sevgili dostlar,

İçinde yaşadığımız ülkedeki en güçlü sivil toplum örgütü köy dernekleri, kasaba dernekleri, il dernekleri, onların federasyonları ve konfederasyonları. Güzel tarafı şu: Birbirlerini destekleyebilirler, bazı fonlar bulabilirler ama çıkar oluşturabilmek için, merkezden büyük pay alabilmek için demokrasi endeksinde, hukuk endeksinde, çoğulculuk endeksinde kurulmuş sivil toplum örgütleri değiller. Tarikatlar da bu şekilde işliyor, cemaatlerin de büyük kısmı bu şekilde işliyor. Ötekini düşman gören ne kadar kalifiye kadrolarla karşısına çıkarsanız çıkın onu öteki olarak algılayan ve onlara kesinlikle ve kesinlikle şans tanımayan çok çok derin bir şekilde örgülenmiş bir kitleyle karşı karşıyayız. Bu örgülenmiş kitlenin hamuru kesinlikle sadece İslamcılıkla yoğrulmamış hatta ondan çok daha fazla milliyetçilikle yoğrulmuş. Erdoğan da bu hamur üstüne bir oyun kurguladı. İHAlar SİHAlar yemini attı. Bu basit konular muhalefetin ayaklarına dolandı. Ama asıl sonucu getiren o değildi, asıl sonucu Erdoğan’ın “Bunlar terörist, bunların arkasında PKK var, Kandil var” söyleminin karşılık bulmasıydı. Buradaki hesap hatası şu:  Muhalefet HDP’nin oyuna muhtaçtı. Doğru! HDP aslında hiç görünür olmadı, hiçbir şey talep etmedi ama Erdoğan onun talep edip etmemesini hiç konuşturmadı bile. “Onlar bu masaya ortak, 7. ortak” vs gibi bir söylemi çok güçlü bir şekilde kullandı. Bunu dengeleyebilecek tek aday Mansur Yavaş’tı. Mansur Yavaş aday olsaydı, geniş kitleler “Bu milliyetçi, ülkücü O’na güvenebiliriz” diye muhalefetin duruşuna birazcık daha fazla destek verebilirdi. Endişe içinde yazıyorum aslında, verebilirdi kelimesinden biraz daha öteye gidebiliriz, verirdi. İlk turda kazanabilir miydi? Bence gene ilk turda kazanamazdı. Çünkü öteki algısı çok güçlü. Yani karşımızda sadece korkularıyla, geçmişteki travmalarıyla hareket eden değil aynı zamanda çıkarlarıyla da hareket eden bir kitle var.

İkinci Turda Neler Olacak?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki başkanlık sistemi gerçekten de muhalefetin iktidarı ele geçirebilmesi için elindeki son kozmuş. Yani parlamento sonuçlarına baktığımızda şunu söyleyebiliriz: Erdoğan çapında bir adam çıkıp kurduğu ve kuracağı yeni ittifaklarla ve uygun bir seçim sistemiyle ebediyen iktidarda kalabilir. Bu nedenle altılı masa hiç başkanlık sistemine hiç ilişmesin sadece sistemi düzeltip gerçek bir başkanlık sistemine çevirsin.

İkinci tura Erdoğan 5 puan fark avantajı ve parlamentoyu kazanmış lider kartıyla gidecek. Moral üstünlüğü de var. Kitlesini zinde bir şekilde toplayıp gene balkon konuşması yapabildi. Bu kesinlikle buradan bir şey çıkmaz anlamına gelmiyor ama muhalefetin şunu görmesi gerekiyor; Erdoğan onları terörist gibi göstermeyi başardı. Muhalif kanat içindeki daha muhafazakar noktada duran aktörlerin topa girip bu işin garantisinin kendileri olduğu, bu ülkenin kesinlikle teröristlerle, terörle yan yana gelmeyeceğini, böyle bir şeyin akıl dışı olduğunu, böyle bir şeye kesinlikle prim verilemeyeceği gerçeğini işlemeleri gerekiyor. Benim görebildiğim kadarıyla kitlelerin en çok korkup Erdoğan’a tekrar destek verdikleri ve Erdoğan’a sarıldıkları konu bu oldu. Muhalefet ikinci turu kesinlikle birinci turun akan devam eder bir süreci olarak görmemeli, kartları yeniden karmalı, söylemini yeniden tazelemeli ve ön plana çıkartacağı aktörleri tekrar yeniden çalışmalı.

Sinan Oğan Kitlesi Homojen mi?

Sinan Oğan’ın kitlesine kesinlikle homojen bir kitle olarak bakılmamalı. Sinan Oğan’ın o kitleyi istediği yere yönlendirme ihtimali yok. Muhalefetin Oğan’ın aldığı yüzde 5’e konsantre olmaması gerekiyor. Muhalefetin konsantre olması gereken soru “Biz nasıl oluyor da iflas etmiş bir ülkede 21 yıldır iktidarda olan bir adamın 5 puan arkasında seçimi tamamlıyoruz” olmalı. Muhalefetin bu soruya bulacağı doğru yanıtlar muhalefeti ikinci turda biraz daha şanslı bir konuma getirebilir.

Son olarak görebildiğim kadarıyla herkes birbirini ateş ediyor, birbirini suçluyor. Şu anda birbirimizi suçlama zamanı değil. Şu an birbirimize sarılma zamanı. Bu ülkede birbirimizi kollayıp birbirimize destek verip birbirimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Bu ülke bir gün tekrar yaşanabilecek bir ülke olacaksa bunu bizler yapacağız. Bu gökten zembille inmeyecek, bunu dış güçler yapmayacak, biz bir arada durabildiğimiz kenetlenebildiğimiz, sımsıkı birbirimize sarılabildiğimiz ve birbirimizi suçlamadığımız zaman bunu başarmaya başlayacağız.

Ben muhalif seçmenin seçimlerin 1 numaralı galibi olduğunu düşünüyorum. Defalarca yenilmiş olmalarına rağmen zafer kazanacakları inancıyla her şeylerini ortaya koyup mücadele ettiler. Ben bu mücadeleye şahidim içinde ben de vardım. Herkes elinden gelenin fazlasını yaptı. Yenildiğimiz süreçteki nedenlerin birçoğunu sıralayabilirim. Ama yenildiğimiz asıl şey yazımın başında ifade etmeye çalıştığım orta çağdan kalma kimlik siyasetine prim veren ve oradan kopmaya cesaret edemeyen ve devleti bir daha öteki olarak gördüğü insanlara teslim etmemeye yemin etmiş geniş kitlelerdi. Bu kitleleri bazen ne kadar doğru şeyler yaparsanız yapın yenmeniz mümkün olmayabilir.

Peki, bu iş nasıl çözülecek? O kitlelere de modern dünyanın nasıl döndüğünü anlata anlata yani uzun zaman alacağını bilsek bile sabırla, geri adım atmadan, ısrarla ikna etmeye çalışarak biz onlardan daha kalabalık olacağız.

O gün bir gün mutlaka gelecek. O günü biz görebilir miyiz bizim kuşaklarımız o güne şahit olur mu bilmiyoruz. Ama çocuklarınıza bakın, torunlarınıza bakın, onlara yaşanabilir bir ülke bırakmak için şimdiden çalışmaya, şimdiden ikna etmeye bıkmadan, yılmadan, geri adım atmadan devam etmemiz gerekiyor.

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat