Oportünist misiniz yoksa okazyonist misiniz?

6 Ekim 2024 Saat: 22:56
Rana Sinem Siklon
Şu yoğunluğumun arasında bu yazıyı yazmazdım belki.

.  Peki neden yazıyorum? Hafta sonu sosyal medyada yapılan bir yorum üzerine verdiğim cevap nedeniyle oportünizmi iyi bilen bir abim açtı telefonu o enfes Karadeniz şivesiyle “Sen oportünizmi biliyor musun bakiyim seni Taş Mustafacı” diyerek tatlı sert bir şekilde çıkıştı. “Taş Mustafa” deyiminin anlamını bilmiyorum abimizin kendi kültüründe mutlaka bir anlamı vardır. Belki kızdığı zaman kadın erkek fark etmez Taş Mustafa diye bağırıyordur. Fakat oportünizm tavrını veya yaklaşım tarzını bundan yıllar önce öğrendiğimi herkeste olmayan “diplomam” ile ispat ederim ki, bazılarına ispat da ettim. Neyse farklı bir konu üzerinde dağılmayayım.

Kendi kendime “oportünizmi biliyor muyum acaba” diye şöyle bir duraksadım. Kendimi gülümserken buldum. Üniversitede Ulus Hoca (Baker) derste bir arkadaşımızın sorusu üzerine İngilizce konuşmayı kesip “Bunu anlatmak Türkçe konuşmayı gerektirir” diyerek elinde Samsun216 sigarasını içerek ve kahvesini yudumlayarak anlatmıştı. O dersten aklımda kalanları sizlere de anlatayım … Cümlenin sonuna üç noktayı cümlenin farklı şekillerde devam ettirilmesi için bırakıyorum.

Oportünist kelimesi sıkça kullanılıyor.  Herkesin dilinde “O ne oportünisttir o! ” diye bir cümle dolanıyor. Oportünist kelimesinin Türkçe anlamını yazayım öncelikle. Fırsatçılık! Evet oportünizm en sade ve kısa tanımıyla fırsatçılık anlamına geliyor.  Gelelim fırsatçılığın (oportünizmin) ideolojik soy ağacına.

Oportünizmin Arapça kökeni, bir işin yapılacağı aralık, şans, vesile ya da mola anlamında. Bir de Süryanice anlamı var ki “delme, gedik açma” anlamına gelen bir kökten geliyor.  Özellikle de “surda gedik” diye belirtiyorlar.

Fırsatçılık denince sizin aklınıza ne geliyor bilmem ama benim aklıma o kötü ünlü oportünizm geliveriyor. İngilizcede opportunity fırsat veya imkan demek; oportünizm de “ilkeci değil sadece menfaatçi bir tutumla imkanları fırsatları değerlendirmeye bakmak” demek. Anlayacağınız, oportünizm bir felsefe değil bir yaklaşım tarzı, bir tavır.

Ya Okazyonalizm …

Oportünizmden konuşurken bir de okazyonalizme değinelim istiyorum. Anlatacaklarım Ulus hocanın dersinden aklımda kalanlar ve pandemi sırasında okuduklarımla birleştirdiklerim. Oportünizmi bilenler okazyonalizmi de biliyorlardır mutlaka. Okazyon kelimesi Türkçe’de fırsat, neden, vesile anlamlarında kullanılıyor. Kelimeye dikkat ederseniz oportünizm imkanları okazyonalizm ise fırsatları veya vesileleri “kullanmaya” yönelik bir araçsalcı, çıkarcı ya da faydacı tutumdan söz ediyor. Birbirine çok yakın kelimeler.  Hadi bu kavramların ideolojilerine geçelim.

Meşrebi Değil Felsefeyi Anlatan Kelime : Okazyonalizm

Okazyonalizm bir meşrepten bahsetmiyor. Okazyonalizm kelimesinin anlattığı bir felsefe aslında. Batı’da modernizm öncesi basitçe neden-sonuç ilişkisinin tanrıya tabiliğini vurgulayan bir okul. Okazyonalizme göre maddî olgulara ve insanın maddî eylemine bağımsız bir irade atfedemeyiz, dolayısıyla bunlardan doğrudan bir nedensellik çıkaramayız. Nedensel akış, tanrının tayin ettiği manevî-ruhî dolayımla gerçekleşiyor. Tanrının etkisi, sadece yaradılış itkisinden ibaret değil, tanrı sadece “ilk neden” değil, olup biten her şeyin nedeni. Rasyonalizm içinde tanrıyı konumlandırmaya, onun ve onu kadir-u mutlaklığını ‘korumaya’ dönük bir felsefî girişimdir bu.

Okazyonalizmin ünlü bir düşünürü var. Adı Nicholas Malebranche. Malebranche’ın Gazali’den etkilendiği söyleniyor. Çünkü, Gazalî’nin nedensellik öğretisi vesîlecilik diye tanımlanıyor, vesîlecilik de Batı dillerindeki okazyonalizmin karşılığı olarak anılıyor.  Vesileciliğe görebir etki için gereken şartları sağlayan nedenlerin varlığı halinde zorunlu olarak o etkinin doğacağına dair mutlak bir nedensellik varsayılamaz.  Mutlak kudret sahibi Allah’ı ilk neden olarak tanıyanlar, böyle bir sebep-sonuç silsilesi varsayamazlar. Ancak “vekâleten nedensellik” suretinde bir nedensellik var olabilir buna göre. İnsan, asıl failinin Allah olan eylemlere ve hadiselere vesîle olabilir.

Tarikatlarda da Vesilecilik Var!

Aklıma gelmişken bir de tarikatlarda ya da şeyhlerde tekdir edilen “vesilecilik” var. Bu vesilecilik türünü “keramet sahibi olma iddiasıyla hakikate erişmekte kendi aracılığını şart koşmak, yani kendi ‘vesîle olma’ gücünü veya iddiasını fırsata çevirmek” olarak açıklayabilirim sizlere. Yani, okazyonalizmin iki mümkün karşılığı vesîlecilikle fırsatçılığın buluşması oluyor.

Batı’da dinî-metafizik okazyonalizmin, Aydınlanma’nın seyri içinde hem dinî-reformizmin, hem rasyonalizmin ve materyalizmin eleştirisine mağlup olduğunu yazmak gerekiyor.

Fakat çağdaş bir seküler okazyonalizm eğilimi mevcut. Bunun iki ünlü temsilcisi var. Belki sizler de tanıyorsunuz; Niklas Luhmann ve Bruno Latour. Metafizik olmayan, nesnelci ya da nesne odaklı bir pragmatizm eğilimi. Şeyler arasındaki ilişkilere zorunlu bir nedensellik atfetmiyor, gerçeği özerk varlıkların duruma bağlı etkileşimlerinde görüyor. İyi/doğru politika olarak baştan belirlenmiş bir yoldan ayrılmamak yerine; yeni durumlara göre karar vermeye, yani fırsat ve vesîlelere hazır bir demokratik ucu açıklığa yatkın.

Bu noktada durup Machiavelli’nin “fırsat” kavramına da bakalım mı? Machiavelli’yi tanımayan yoktur herhalde. Machiavelli’de görebileceğimiz fırsatçılık, öznenin, kendini sağduyu becerisi ve dayanıklılığı ile donatarak olayların ortaya çıkarabileceği fırsatlar için müteyakkız bulunması yani tetikte bulunması. “Talihten fırsattan başka bir şey almayan,” kendi fırsatlarının zeminini hazırlayan bir nevi… seküler vesîleciliktir.[1]

Carl Schmitt’in Polemik Maksatlı Okazyonalizmi

Carl Schmitt’in “Siyasi Romantizm” başlıklı kitabını okuyup okumadığınızı bilmiyorum. Schmitt’in okazyonalizm kavramı daha çok polemik maksatlı. Schmitt romantiklerle polemiğinde onları okazyonalist olmakla suçluyor.

Malebranche, İsa’nın ölümünü selâmetin vesîlesine indirgiyor fakat hâlâ “samimi” Katolikti; hâlâ kendini tanrının elinde bir vesîle/fırsat sayıyordu Schmitt’e göre. Dinî düzen içindeki okazyonalizm, öyleydi. Oysa Modernliğin sarsıntısı dinin değer sistemini dağıtınca, her şey maneviyatın merkezine yerleşebilir hale gelmişti. İşte, romantik akım, sekülerleşen maneviyat içinde tanrının yerine özneyi, “Ben”i koyuyordu. Ben’den farklı öznelliklere mesela halk, millet, devlet, tarih de atlayabilir, bunları birbirine karşı da kullanabilirdi; çünkü sabit ve yüksek bir “hakiki neden” tanımıyordu artık. Aslolan kendi öznelliğinin doğrulanması, temellendirilmesi idi. Ben- veya özne-merkezli bir seküler metafizik.

Schmitt, okazyonalizmin kökündeki, “vesîle, fırsat, belki de tesadüf” diye çevrilebileceğini söylediği occasio kavramının anlamını, öncelikle causa (neden, sebep) kavramını reddetmesinden aldığını düşünüyor. Yani öngörülebilir bir nedenselliği, ama onunla birlikte her türlü norma bağlanmayı reddediyor.  Böylece aslında, dünyadaki reel koşullara, ilişkilere gerçekten müdahaleye dönük eylemi de reddetmiş oluyor. Romantizmin okazyonalizmi, kendi özneliğinin onaylanmasından ibaret. Schmitt,  romantik özne, dünyayı kendi üretiminin-faaliyetinin vesîlesi ve fırsatı sayıyor. Kısaca, dünyayı kendisinin vesîlesi ve fırsatı sayıyor. Schmitt’in öznelleştirilmiş okazyonalizm damgasını vuruyor bu tutumun üzerine. Vesîleciliğin/fırsatçılığın yegâne dayanağı bizzat öznedir; her eylem, her şey, öznenin kendini tasdikinin vesîlesi, fırsatıdır.

Schmitt’in Okazyonalizmindeki Hiddetli Özen ve Zevkli Tahlili

Schmitt, öznelleştirilmiş okazyonalizmi, hiddetli bir özen ve zevkle tahlil etmişti. Sonraları, bu kitabının üzerinden on yıl geçmeden kendisi okazyonalizme düşmekle eleştirilecek. Egemenin karar verme yetkisini bizzat meşruiyet kaynağına dönüştüren bir okazyonalist keyfîliği temellendirmekle suçlanacak. Bu ithamda kullanılan devam-kavramlarından biri de “desizyonist okazyonalizm”dir. Türkçede çok hantal kaçıyor ama; karar verme yetkisini bizzat meşruiyet kaynağı olarak mutlaklaştıran bir fırsatçılık, diyebiliriz; siyaseti karar verme yetkisini kullanmanın vesîlesine indirgemek, diyebiliriz. Schmitt, egemenin karar verme yetkisinde onun kadir-i mutlaklığının teyidini gören, karar verme yetkisi üzerinden egemenin kadir-i mutlaklığını sürekli yeniden üreten bir okazyonalizme varıyor. Siyaset, onun düşüncesinde egemenin kadir-i mutlaklığının fırsatına ve vesîlesine indirgeniyor.

Karşı Karşıya Olduğumuz Fırsatçılık …

Karşı karşıya olduğumuz fırsatçılık, böyle bir fırsatçılık değil mi? Schmitt’in önce sorgulayıp sonra devraldığı okazyonalizmin resmigeçidini görmüyor muyuz? Machiavelli’nin virtù’sundan azade, yani metanetten, ferasetten, “sağduyu sanatından” boşanmış,[2] adeta fırsat uğruna fırsat kollama hali. ‘Üslûp’ bakımından oportünistçedir; arkasında adeta kendiliğinden amaçlaşmış bir fırsatçılık veya vesîlecilik “felsefesi” yatıyor. Egemenin karar yetkisini keyfîliğin meşruiyetine dayanak yapan bir akıl. Siyaseti, karar yetkisine sahip bulunan egemenin kadir-i mutlaklığının fırsatına, vesîlesine indirgeyen bir tahakkümün “felsefesi.”

Fazla mı akademik geldi? Akademik dilde biz böyle yazıyoruz. Bu bilgiler, 1999’dan kalma ve pandemi sırasında okuduğum kitaplardan derlediğim bilgiler … Biliyorum, oportünizmi de okazyonalizmi de biliyorum sayın abim. Sen de internetin Jürgen Habermas tarafından “kamusal alan” olarak tarif edildiğini öğrendikten sonra telefon ediver yorum yazanlara. Bundan sonra “nepotizm”, “oportünizm” kavramlarından bahsetmeyi bırakıp “okazyonalizm” kavramından bahsedersiniz umarım. 

[1] Utku Özmakas, Prens: Machiavelli’nin Muamması, İletişim Yay. 2019

[2] Utku Özmakas,a.g.e.

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat