Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı seçimine yüzde 13 civarında seçmen kitlesi katılmamıştı, buna bir yüzde 11 daha eklendi. Yüzde 24 – yüzde 25’e yakın bir seçme kitlesi sandığa gitmedi. AKP’liler “Sandığa gitmeyen ekstradan yüzde 11’lik bir kitle var. Toplamda bu yüzde 24’e çıktı, bunların çok büyük kısmı AKP seçmeni. AKP seçmeni reislerine çok ciddi bir ders vermeden, bu kitle onu cumhurbaşkanlığından etmeden saraya bir mesaj vermek istedi.” demişlerdi.
Gerçekten eli CHP’ye oy vermeye gitmeyen böyle bir kitle olabileceğini ancak bu oranın maksimum yarı yarıya olduğunu düşünüyordum. Bunun saha araştırmasını yapmışlar. Araştırmayı yapan şirket AKP’ye yakınlığı ile bilinen OPTİMAR.
OPTİMAR sandığa gitmeyen seçmeni analiz etmiş.
Her zaman olduğu gibi bir numarada sandığa gitmeyen CHP’li küskünler çıkıyor. Yaklaşık yüzde 28 oranında. Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? CHP birinci parti çıkmamış. CHP, AKP karşısında açık ara birinci parti çıkmış. Çünkü AKP’li küskünlerin oranı yüzde 20. Bu sandığa gitmeyen yüzde 25’in yüzde 28’inin CHP’li yüzde 20’sinin AKP’li olduğunu hesapladığınız zaman en az 2-3 puan daha fark açılmış oluyor. Çok ciddi bir fark var. CHP burun farkıyla birinci olmuş değil. En az 5 puan farkla AKP’nin önüne geçmiş durumda.
Bu sonuçlar, yerel seçim sonuçlarını çok daha ilginç hale getiren bir veri. Geleceğe yönelik baktığınız zaman buradan ilk çıkartacağımız sonuç CHP, doğru adayla ittifak kurmadan bile Cumhurbaşkanlığı seçimine gittiği zaman o doğru adayın oluşturacağı rüzgarla cumhurbaşkanlığını alma ihtimali hiç olmadığı kadar yüksek.
Peki diğer seçmenler kim biliyor musunuz?
Zafer Partisi! Sandığa gitmeyen Zafer Partili seçmen oranı Yüzde 9.4. Sandığa gitmeyen Yeniden Refah Partili seçmen oranı yüzde 5. Yeniden Refah Partisi seçmeni neden sandığa gitmedi bunu anlayabilmiş değilim. İlginç bir tercihte bulunmuşlar. Yeni kurulmuş bir parti. İlk defa iddialı bir şekilde seçime giriyor. DEM Partisi’nin de sandığa gitmeyen seçmen oranı azımsanmayacak ölçüde. Yüzde 3’e yakın.
Aynı şirket bu sefer tüm seçmenlere Türkiye’nin sorunlarını sizce kim çözer diye sormuş. Burada da CHP, AKP’ye yüzde 5’lik bir fark atıyor. CHP yüzde 25 çıkıyor AKP yüzde 20 çıkıyor. Yani Türkiye’de yaşayan her 5 kişiden bir kişi AKP’nin Türkiye’nin sorunlarına deva olabileceğine inanıyor. Erdoğan’a ve AKP’ye oy veren kitlenin de en az yüzde 30 küsürü bunların dertlerine dermen olamayacaklarını çok iyi biliyorlar, kimlik siyasetinden ve medyanın etkisinden dolayı sarayın ve AKP’nin arkasında duruyorlar.
Normal şartlar altında mevcut ekonomik verilerle AKP’nin yüzde 30’un üstünde oy alması mucizevi bir başarı. Eğri oturalım doğru konuşalım, burada iletişim başkanlığının, medya yapılanmasının ve şüphesiz kimlik siyasetinin çok büyük rolleri olduğunu düşünüyorum.
Erdoğan Rejiminin Sonuna mı Geldik?
Bunu söylemek için tabii ki erken ama şunu söyleyebilirim; Bugün bir cumhurbaşkanlığı seçimi olsa ve Erdoğan’ın karşısında İmamoğlu olsa bu verilere baktığımız zaman Erdoğan kazanamaz. Ama Erdoğan “önümüzde 4 yıl daha seçim yok” dedi. Ben de “4 yıl daha yenik başkan olarak mı yaşayacaksınız sayın cumhurbaşkanım? AKP 4 yıl daha ikinci parti olarak mı hayatına devam edecek? Bunları kaldırabilecek misiniz? Böyle bir Türkiye’de icraat yapabileceğinizi mi düşünüyorsunuz?” diye soruyorum. Erdoğan karşısında zafer almanın yolu doğru aday bulmaktan Erdoğan’ın da toparlanabilmesinin yolu ekonomiyi düzeltmekten geçiyor.
Ekonomiyi Düzeltebilmek İçin Yurtdışına Çıkan AKP
Gelelim dipsiz kuyuya. Erdoğan seçimden önce Türkiye’nin ekonomisi için dipsiz kuyu dedi. Emeklilere bu nedenle zam yapmadığını söyledi. Bir konuyu daha önceki yazımda yazmıştım. Van’da atanan kayyım, seçimde ikinci bitiren AKP’liye verilen mazbata geri alındı. Burada Vanlıların demokratik direnişinin büyük etkisi olmuştur ama hem Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak getiremeyebilirler hem de geri adım atabilirler çünkü bu adamlar yurtdışından para almak zorundalar. Demokratik ülkelerin finans kaynaklarıyla otoriter bir rejimi finanse edemezsiniz. Buna uluslararası kuruluşlar izin vermez. Yurtdışından bekledikleri 35 milyar dolar varmış. Bunun 18 milyar dolarlık paketini Dünya Bankası üzerinden alacaklarını söylediler.
Biliyorsunuz, IMF’in Türkiye’de çok kötü bir imajı var. Bir de Erdoğan IMF üzerinden çok acayip caka sattı, “Bunlara borç vereceğiz” dedi. IMF cümlesini bile kurmak istemiyorlar. Muhtemelen adamlara “Bize borcu Dünya Bankası üstünden verin, biz IMF’lik olduk diyemeyiz” dediler. Bunu yazmak zorundayım çünkü “IMF’e borç verelim” diye üst perdeden çok caka sattılar.
Türkiye ekonomisi taşıma suyla dönecek bir değirmen değil. Gerçekten dipsiz kuyu. Bu dipsiz kuyuya delik açan en büyük haznelerden bir tanesi de beşli çete ve altıncı ortağının döviz üstünden yaptığı anlaşmalar. Hazineyi söğüşleyen, hortumlayan bir yapı var. Buraya istediğiniz kadar para atın, hazinenin dibi delik. Toparlama şansı “Yok” a yakın. Kamuyu çok fazla büyüttüler, destek alabilmek için kadro saçtılar. Bu yapıyı dışarıdan taşıyacakları borçlarla tamamlama şansı yok. Ama Türkiye’nin dönüp dolaşıp geleceği yer IMF’tir. Çünkü bu kadar büyük bir iflası piyasadan bulacakları rekor seviyede faiz ödedikleri borçlarla döndüremezler. Türkiye borç batağında borç sarmalına girer, 2001 krizini 10 ile çarpacağınız bir kriz Türkiye’nin üstünden geçer.
Mehmet Şimşek Dünya Bankasıyla Ekonomik İş Birliği Yaptık Diyor
Çok komik geldi bana. Mehmet Şimşek Dünya Bankası ile ekonomik iş birliği yaptık diyor. Duyan da diyecek ki mal aldı sattı. AKP borç almaz. Ekonomik iş birliği yapar. Zam yapmazlar, fiyat güncellemesi yaparlar, yargıyı darmadağın etmezler baskı kurmazlar yargıya direktif verirler. Bu nedenle bunları ancak A Haber izleyicisi yutar, onların da karın gurultusu o kadar yükselmeye başladı ki onlar da artık bu açıklamaları artık duymamaya başladılar.
35 Milyar Dolara Bir Başka Bakış Açısı
Bu 35 milyar dolara başka bir bakış açısı ile şöyle bakabilirsiniz; Erdoğan “Biz Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadık” demişti. Bugünlerde 35 milyar dolar borç alabildikleri için zafer ilan ediyorlar. 35 milyar dolarla Türkiye’nin ekonomisi düzelmez, kısa vadede kısmen nefes aldırtır ama böyle bir dipsiz kuyu, böyle bir batağa batmış ekonominin çıkabilmesi için aktörlerin değişmesi gerekiyor. Her geçen gün Türkiye için çok büyük zarar ve iflasa yuvarlanarak giden bir ülkeyi izliyoruz.
Bencede güzel bir analiz olmuş. Sinem Hocam kalemine sağlık.