Bilindiği üzere 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylaması sonrasında “sivil anayasa” yeniden halkın gündemine sokuldu. Siyasi Parti Genel Başkanları gerek gurup toplantılarında ve gerekse düzenledikleri kampanyalarda “Sivil ve halka hitap eden bir anayasa bizim iktidarımızda yapılacaktır. Halkımızın görüşleri bu anayasada yer alacaktır. Toplumun tüm kesimlerinin görüşü mutlaka alınacaktır” diyerek partilerinin “sivil anayasa”, yani “toplumsal mutabakat” konusundaki görüşlerini halkımızla paylaşmışlardır.
Burada amaç, elbette 12 Eylül anayasasından ve bu anayasanın hâkim anlayışından kurtulmak, yerine toplumun tüm kesimlerinin üzerinde uzlaşabileceği “özgürlükçü anayasa” koyabilmektir.
Böyle bir anayasa, günümüze kadar yapılan anayasaların aksine (gücü elinde tutma düşüncelerini metne dönüştürme) doğrudan halka dayanan, oradan güç alan; Emekliyi, esnafı, işvereni, işçiyi, sanatçıyı, çiftçiyi, memuru, genci, kadını, serbest meslek erbabını koruyan, gözetleyen ve bu kesimlerin kurumsal temsilcileri ile hazırlanarak “farklılıklara rağmen bir arada yaşama kültürünün” yerleşmesini hedeflemelidir.
Anayasa; bir ülkenin ve o ülke halkının kimliğini, gücünü, genel karakterini ve dünyaya bakışını taşır. Anayasalar, sık sık değişen ve üzerinde sürekli oynanan metinler olmamalıdır. Örnekse, yazılı bir anayasası olmamasına rağmen İngiltere’de Magna Carta’dan bu yana ‘Tüzükte’ hiçbir ‘değişiklik’ yaşanmamasının temelinde bu mantık yatmaktadır.
Kalıcılığı sağlamak için gerekli olan mutabakata varabilmek, “Bende ve sizde zaten ortak olanı bulma ve onda birlikte karar kılmadır.”
Sivil bir anayasa doğal olarak, demokratik bir anayasadır.
Böyle bir anayasanın belli başlı esaslara dayanması gereklidir:
1- Herhangi bir dine, inanca, ideolojiye veya felsefeye taraf olmaya dayanak olabilecek hükümlerden arınmış olması,
2- Temel kamusal kararların sadece halk ve onun meşru temsilcileri tarafından alınmasını öngörmesi,
3- Bireyin insan ve yurttaş olarak temel haklarını özgürlüklere uygun bir anlayışla tanıyıp güvence altına alması,
4- Kısa ve öz olması; altının demokratik, kolay değiştirilmeye açık olmayan yasalarla güçlendirilmesi,
5- Demokratik Cumhuriyetin değiştirilemez hükümlerle kendini güvence altına alması.
Bu çalışmanın uygulanması; tüm ilçelerimizde, siyasi partilerin ilçe eğitim sekreterleri eliyle, ilçe başkanlarının bilgisi dahilinde ve ilçe yönetim kurullarının katkısıyla yürütülmelidir.
Çalışmanın uygulanmasında, yerelde muhtarlar; sendikalar, odalar, dernekler, vakıflar, baro, kooperatifler, meslek odaları, kadın örgütleri vb. toplumun tüm örgütlü kesimlerin temsilcilerinin katılımı sağlanmalıdır.
Çalışmanın tahminen azami tamamlanma süresi; ilçelerde üç ay, ilde on beş ve üniversitede on beş gün olmak üzere toplam dört ay olarak planlanmalıdır.
İlçelerde çalışma programı üç aşamada uygulanmalıdır:
1- İletişim, etkileşim ve toplanma dönemi,
2- Çalışmaların yapılması (beyin fırtınası, halkın ağırlıklı görüşü),
3- Çalışmaların derlenmesi, ilçe görüşünün belirlenmesi.
İlçelerimizde siyasi partilerin ilçe eğitim sekreterleri tarafından başlatılacak olan süreç:
- İlçede halkın temsilcisi durumundaki kurum ve kuruluşların temsilciliklerinin saptanması,
- Yapılan saptamanın iletişiminin sağlanması,
- Yapılacak çalışma hakkında muhatapların bilgilendirilmesi,
- Çalışma toplantısının yapılacağı yer, gün ve saatinin belirlenmesi,
- Toplantıya çağrının yapılması.
İlçelerde işleyen süreç:
- Yapılan ilk toplantıda katılımcılar arasından parti temsilcisinin önderliğinde bir yürütme kurulu seçilir.
- Yürütme kurulunun belirlediği yer, tarih ve saatte toplantılar gerçekleştirilir.
- Toplantılarda her kesimin ve herkesin görüş ve önerileri alınır.
- Alınan tüm görüşler, bir toplantıda derlenerek “ilçenin görüşü" yazılı metin olarak çıkarılır.
- İlçe’nin görüşü, bir basın toplantısı ile halkın bilgisine sunulur.
- İlçe’nin görüşü İl Sekreteri’ne teslim edilir.
İl’de işleyen süreç:
- İl’de yapılan toplantıda ilçeler kendi görüş metinlerinin ana hatlarını diğer ilçelerle paylaşır.
- İl’de toplanan “İlçe” görüşleri derlenerek İl görüşünün taslağı ortaya çıkarılır.
- Taslak durumdaki “il görüşü”, örneğin bizim ilimizde Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığına “hukuk dilinde" derlenmesi için teslim edilir.
- Hukuk Fakültesi’nden alınan metin, geniş katılımlı bir sempozyum ile topluma ulaştırılır.
- İl’in görüşü (toplamda 81 il) Parti Genel Merkezlerinde kurulan komisyona teslim edilir. Komisyon, halkın içinde yer aldığı “Sivil Anayasa Taslağı'nı" parti görüşü haline getirerek TBMM Anayasa Komisyonuna sunar.
Halkın görüşlerinin yaşamadığı bir anayasa hazırlığı, “Sivil Anayasa” hazırlığı olmaz ve gücü elinde tutma düşüncelerini metne dönüştürme çabasının hazırlığı olacaktır.
Gazetecinin görevi halkın sesini yöneten konumunda bulunanlara duyurabilmektir.