_ Nüfusun yüzde 15'inden fazlasını oluşturan, 12 milyon civarında insanımızın yoksulluk sınırının altında yaşadığı,
_ Yardıma muhtaç insan sayısının 30 milyon 500 bine ulaştığı,
_ Hane halkının yüzde 68'nin borçlu konumda olduğu ya da taksit ödediği, 898 bin kişinin yasal takibe uğradığı,
_ En yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun milli gelirden yüzde 46.5 pay almasına karşın, en düşük yüzde 20'lik grubun payının yüzde 6.1 olduğu,
_ Yüzde 10.2 olan işsizlik oranının, iş aramaktan vazgeçenlerin dikkate alınması ile birlikte yüzde 19'lik bir rakama ulaştığı,
_ 2015 yılı itibariyle; 16.5 bin TL.olan yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirinin; kent sıralaması göre; 22.7 bin TL ile ilk iki sırada, Ankara ve İstanbul'un yer almasına karşın, en düşük iki ilmizin 8.9 TL ile Urfa ile Diyarbakır olduğu,
anlaşılmıştır.
Resmi kurumların ortaya koyduğu rakamlar; gelir dağılımı adaletsizliğini, bölgesel gelişmişlik farkını, çarpık kentleşme olgusunu, fırsat eşitsizliğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Ne yazık ki ülke insanının refahı ve mutluluğu açısından çok önemli olan bu konular kamuoyunda yeterli ilgiyi görmemiş, tartışılmamıştır.
Dünya geneline baktığımızda da benzer sorunların yaşandığı; istatistiki veriler bağlamında, 795 milyon kişinin yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kaldığı, her 9 insandan birinin aç olduğu, her yıl beş yaşın altındaki 3.1 milyon çocuk yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiği, 52 ülke insanının ciddi açlık seviyesinde yaşadığı, 59.5 milyon kişinin çatışmalar nedeniyle mülteci konumunda olduğu anlaşılmıştır.
Sorunların kaynağını; küresel ölçekte uygulanmakta olan kapitalist sistemin neoliberal politikalarında aramak gerekmektedir. Piyasaların kutsanıp, sosyal devlet, sosyal belediyecilik uygulamalarının terk edilip, kar amacını önceleyen şirket mantığının benimsenmesi, örgütlenme, sendikalaşma özgürlüğünün engellenmesi, bugün için ortaya çıkan olumsuz tablonun nedenini oluşturmuştur.
Reel ekonomik politika uygulamaları çerçevesinde; inanç sistemini veya sadaka kültürünü devreye sokarak ortaya çıkan sosyal adaletsizliği gidermek mümkün gözükmemektedir.
Muhalif siyasi kadrolar tarafından, sistemin ortaya çıkardığı mağduriyetlerin halka anlatılması, yoksulluğun kader olmadığına ikna edilmesi, sorunların çözümü konusundaki alternatif somut ve özgün çözüm önerilerinin ortaya konması ülkemizin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır.
Saygılarımla,