İzmit’te, cadde, sokak ve yeşil alanlarda gördüğünüz ağaçların %50’si sağlıksızdır.
Çünkü uyum sorunları belirlenmeden rastgele yerlerde dikilmişlerdir ve bu durum devam etmektedir. Yolların kullanım dışı kalan kısımlarında, kaldırım taşları ile çevrilen ve 30 cm kadar toprak doldurulan alanlara ağaçlar dikildiği de görülmektedir. Kentin ağaçları, bu nedenlerle yaşam savaşı verirken zamansız, şiddetli ve tekrarlanan budamalar nedeniyle daha da sağlıksız duruma girmektedir. Çevremiz bunların örnekleri ile doludur. Durum bu iken yetişkin ağaçların, halkın yeterli reaksiyon göstermemesi nedeniyle kentin bir yerlerinde, olur olmaz nedenlerle ortadan kaldırıldığı da görülmektedir.
Avrupa ülkelerinde durum böyle değildir. Oralarda bir ağacın ortadan kaldırılması hatta sadece buna yeltenilmesi başlı başına bir olaydır. Bunun en canlı şahidi Sayın Selçuk Yılmazer. Kendisi elli altı yaşında, bilgisayar mühendisi. 1988 yılında Norveç’te çalışırken gördüğü bir olay nedeniyle yazdığı “Mor ağaç” başlıklı yazısına, Kastamonu’nun çok şirin ilçesi Çatalzeytin’de yayımlanan “Çatalzeytin Mektubu Gazetesi”nden Emin Türkay Öztürk ve Harun Ünlü’nün kaleme aldığı “HES’e Hayır” isimli son derece güzel yazılmış kitapta yer verilmiş.
Bu yazıya, bir kent halkının ağaç konusunda imrenilmesi gereken hassasiyeti çok güzel aksetmiş: İşte yazı:
Sene 1989. Norveç, Oslo şehir merkezinde, Stortinsgata Caddesi köşesinde mosmor bir ağacın önündeyim. Tüm gövdesi, en uç dallarına kadar tepeden tırnağa mora boyanmış bir ağaç. Aklımı ne kadar zorladıysam da o mor ağaca bir mana veremedim. İşe geri döndüğümde, iş yerindeki Norveçli arkadaşıma bu mor ağacı sordum. İşte bana anlatılan hikâyesi:
Oslo Belediyesi, cadde üstündeki sola dönüş trafiğini rahatlatmak için o cadde üzerine bir cep yapılması için proje yaptırır. Proje hazırlanır. Ancak hazırlanan projeye göre bulvar üzerinde bulunan ağaçlardan birinin kesilmesi gerekmektedir. Ağacın kesileceğini öğrenen çevreci bir vatandaş, bir gece gelip bütün ağacı mora boyar. Ertesi gün, mor ağacı ve hikâyesini Oslo’da bilmeyen kimse kalmaz. Herkesin tepkisi aynıdır: “Biz sola dönmek için gerekirse bekleriz, o ağaç şehrin bir güzelliğidir, kesilmesin.” Tek bir ağacın arkasında duran koca bir şehir görmek çok etkileyici, yine soruyorum; “Belediye o ağacı kesse ne olur? Cevap açık ve net: O ağacı kesecek bir belediye başkanı ve de onun partisi sittin sene bu şehirden tek bir oy bile alamaz. Bunu çok iyi bildikleri için kimse o ağacı kesemez.
Şimdi bana bir La Fontaine masalı gibi gelen bu olay gerçek ve bizzat yaşadım. Tam yirmi iki sene sonra bugün o caddeye Google Map üzerinden bakıyorum. O mor ağaç hâlâ orada.
Sayın Yılmazer yazının sonuna şunu eklemiş:
Ne acıdır ki ben bu ağacın hikâyesini yazarken birileri memleketimin dağlarını, ormanlarını, sahillerini dümdüz edip otoban geçirme projeleri çiziyor. Başka birileri memleketin derelerinin yataklarını değiştirip, kurutup santral kurma derdine düşmüş. Dere kenarlarında taş ocakları tozu dumana katmış, harıl harıl o güzelim doğamızı tarumar ediyor.
İşte farkı görün… Acı fark…
Bu yazı aklıma hemen Bertolt Brecht’in bir şiirini getirdi. O şiiri İtalyan arkadaşlarımın bana hediye ettiği, bütün dünya yazarlarından örnekler içeren, içinde Nazım Hikmet’in üç şiirinin de yer aldığı, “Gli scrittori insegnano” isimli, 1177 sayfalık İtalyanca kitapta görmüştüm. Şiir II. Dünya Savaşı sürerken, soğuktan çok etkilenen halkın kent ve çevresindeki bütün ağaçları kesip yakacak olarak kullandığı bir zaman sürecinde, Berlin Karlsplatz’da bir kavak ağacının hiç dokunulmadığından sapasağlam kalışını anlatıyor. Satırlarını İtalyancadan Türkçeye çevirdim ama bende bunu şiir haline getirecek yetenek ne arar… Yaptığım çeviriyi Aydili Sanat Derneği’nin aktif üyesi, şiirlerini çok beğendiğim Dilek Ayrıbaş’a ilettim ve bunu Türkçe şiir haline getirmesini diledim. Kendisi her zamanki yeteneğini kullanarak bu isteğimi yerine getirdi.
İşte şiir:
KARLSPLATZ’IN KAVAK AĞACI
Karlsplatz’da bir kavak ağacı var
Berlin’in tam ortasında
Berlin, harabeler şehri
Ve yolcular
Bu yolun yolcuları
Görürler ağacın yeşilliğini
Bin dokuz yüz kırk altı
Ne soğuk yıldı
İnsanlar donuyordu
Odun kıttı
Ağaçlara balta vuruldu
Kırk altı nice ağacın sonuydu
Berlin’in ortasında Karlsplatz
Karlsplatz’da kavak ağacı
Dimdik ayakta durmakta
Yemyeşil yapraklarıyla bizim hâlâ
Hâlâ bizim
Teşekkürler Karlsplatz halkı
Bu eser sizin
Bertolt Brecht