Geçmişte bir uluslararası ilişkiler öğrencisine “Türk dış politikasının temel hedefleri nelerdir” diye sorsanız
“Temel hedefi yurtta sulh cihanda sulhtur. Türkiye Cumhuriyeti tüm tariflerin ötesinde bir NATO ülkesidir. Uluslararası hukuka uymaya çalışan, sorunları diplomasiyle çözmeye çalışan, komşularıyla mesafeli olsa da büyük çatışmalara girmemeye gayret eden, Ortadoğu’daki hiçbir çatışmanın doğrudan paydaşı olmamak için elinden geleni yapan bir ülkedir. Önceliği içeride laikliği savunmaktır, dış politikayı kurgularken de buna destek hazırlamaktır. Başarabilirse buna ekonomik doneler de kazanmak olabilir. Ama bu ikinci sıradaki hedefidir. “ derdi.
Geçmişteki Türk dış politikasının hedefleri bunlardı. Günümüz gerçeğine bakarak “Türk dış politikasının temel hedefi nedir” sorusunun cevabı bugün nakit bulabilmek. Türk dış politikası temel hedefi “Ne olursan ol nakitin varsa yine gel!” cümlesine evrildi.
Erdoğan, muhalefetin söylediği ve kendisinin karşı çıktığı her şeyi yapmaya başladı. İsrail’le ilişkileri normalleştiriyor, oraya büyükelçi gönderiyor, Esad’la barışmak için elinden geleni yapacağını söylüyor, Salman’ın boynuna sarılıyor ve “ne olursanız olun buraya yatırım getirin” demeye getiriyor.
Doğru Hamleler mi?
Birçoğu olmasa bile doğru hamleler. AKP hükümetini yönetenlerin özelliği şu; Entelektüel birikimleri olmadığı için, devlet yönetiminden bihaber oldukları için, kendi çıkarlarını ülkenin çıkarlarının önüne koydukları için ve deneme yanılma yöntemiyle devlet yönettikleri için önce tosluyorlar, iflas ediyorlar, zarar ediyorlar, perişan oluyorlar sonra da geri dönüp kaldıkları yerden hiç hata yapmamış gibi, hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyorlar.
Neden?
Çok basit! Bunları çok rahat bir şekilde pazarlayabilecekleri, satabilecekleri, bir kuş yuvasında anne kuşun ne verirse versin getireceği yemi yemek için ağzını açmış bekleyen kuş yavrularına benzeyen bir tabanı olduğu için hata yapmaktan endişe etmiyorlar. Ama bazen yaptıkları hatalar ülkeyi her açıdan iflasın eşiğine getirebiliyor.
Erdoğan “Suriye ile ilgili daha ileri seviyede adımları temin etmemiz gerek.” diyor. Suriye içinde 7 milyon Suriye dışında 10 milyonun üzerinde göç. On binlerce insan ölmüş, IŞID diye bir örgüt çıkmış, kan gövdeyi götürmüş, Erdoğan şimdi “Esad rejimi ile ilişkileri daha iyiye götürmemiz gerekiyor” diyor.
Bitti mi? Bitmedi, bir de “Bizim Esad’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki” diye ekliyor. Kusura bakmayın ama bu işin özeti şudur; adam kazandı. Adam zaten yendi. Rusya’yı ve İran’ı yanına aldı, orada kan gövdeyi götürdü, büyük katliamlar ve işkenceler yapıldı. Esad’ı bundan sonra kiminle neyle yenecek ki? Ne ortada Özgür Suriye Ordusu kaldı, ne yanında üç kişi kaldı ne de orada organize yapabilecek bir gücü kaldı. Bunu on sene önce söyleyen uzmanları dış politikadan anlamayan, hain ilan eden Erdoğan bugün hiçbir şey olmamış gibi o görüşleri savunabiliyor.
Faiz Faiz Faiz
Gelelim faiz konusuna … Finans uzmanı olmaya gerek yok! Türk halkı olarak o kadar çok şey test ettik ki! O kadar çok kriz yaşadık ki! O kadar çok iflas ettik, o kadar çok IMF kapısına gittik, o kadar çok yokluk çektik ki! Politika faizini gerektiğinden çok aşağı çektiğiniz zaman diğer tüm finansal enstrümanlar pahalılaşıyor.
Çok basit şekilde size anlatayım:
Para her sene yüzde 170 değer kaybediyor. Faizi ne kadar indirirseniz indirin bankalar size enflasyonun çok çok altında kredi verebilir mi? Saçma olur değil mi? Zarar ederler. Resmi enflasyonun yüzde 80’e dayandığı bir ülkede krediyi yüzde kaçla alabilirsiniz? Politika faizini ne kadar aşağı çekip caka satarsa satsın, insanlar ev almak için kamu bankalarına gittiğinde 250 bin TL’nin üzerinde kredi alamıyorlar. Yatırımcılar ucuz finansman bulamıyor. Ülke üretemeyen, satın alamayan, çarkların işlemediği bir yöne doğru gidiyor. Sadece AKP kurmayları ve yatırımcılarının ekonomik gerçeklerine ve ihtiyaçlarına göre hamleler yapmaya çalışıyorlar.
Hedef Ne?
Seçime kadar ne pahasına olursa olsun bu hamlelerle kendi seçtikleri sanayicilere ve üreticilere finansman sağlayıp yollarına üretimin durmadığı bir şekilde devam etmek. Bunun çıktısı çok yüksek bir hiperenflasyon olacak. Türkiye koşar adım hiperenflasyona gidiyor. Vatandaşın şirketleri yüksek faizle borçlanmış, vatandaş yüksek faizle ev almak zorunda kalmış, borcunu döndürebilmek için enflasyonun altında ezilmiş … Çok önemli değil. AKP hükümeti bunu çok fazla önemsemiyor.
Avrupa Türkiye’yi Kıskanıyor
AK Parti hükümeti kendisini Avrupa ülkeleriyle kıyaslıyor ya kendisini … Hepimiz Almanya bizi kıskanıyor diye dalga geçiyoruz. Avrupa’ya gitmeye gerek yok. Taliban rejimi! Dünyadan bihaber, dünyanın ekonomik verilerine kepenklerini indirmiş, dünyanın evrensel değerleriyle hiçbir irtibatı olmayan Taliban rejiminin para birimi Afgani’ye karşı AK parti rejiminin Türk Lirası son bir yıl içinde yüzde 51 değer kaybetmiş.
Bunun üstüne örnek vermeye gerek var mı? Yok! Bu işin özeti şudur: AKP kendisine bir yol haritası çizmiş, kendi yatırımcılarıyla birlikte orada yürüyecek ve AKP rejimi hiperenflasyona doğru koşaradım gidecek.
“Enflasyonu tek haneli rakamlara indireceğiz” diye propaganda yapıp meydanları inleten Erdoğan enflasyonu kendi haline bırakmış durumda. Bilirsiniz, doktorların “bırakın ne yaparsa yapsın” diye bir tabiri vardır. Erdoğan’ın enflasyon politikası da o yönde gidiyor.
Kılıçdaroğlu Ne Yapıyor?
Tüm bunları izleyen Kılıçdaroğlu bir yandan dersine çalışıyor bir yandan adaylığa hazırlanıyor. Kendilerinin inanıp güvendiği ve demeç vermeye layık bulduğu bazı medya kuruluşlarıyla CHP Genel Merkezi’nde bir araya gelen Kemal Kılıçdaroğlu “Seçimlerin ilk turda sona ereceğini” söylemiş.
Seçimler İlk Turda Biter mi?
Neden Mümkün?
Kılıçdaroğlu meydanlara Meral Akşener’le birlikte çıkarsa, bir tarafına diğer liderleri alırsa, Meral Akşener’in defacto bir başbakan gibi cumhurbaşkanı yardımcısı olacağını ve kabinede aktif, icraatçı bir başbakan gibi rol alacağını deklare ederse İYİ Parti’nin tabanının tamamına yakınını sandığa gitmeye ikna edebilir. Bu formül Millet İttifakı’na ilk turda seçimi kazandırabilir çünkü İstanbul ve Ankara seçimlerinde olduğu gibi HDP tabanının tamamının bu formül karşısında sandığa gideceğini söyleyebiliriz.
Parlamentoda Çoğunluk Millet İttifakı’ndan mı Oluşacak?
Kılıçdaroğlu parlamentoda çoğunluğun Millet İttifakı yönünde oluşacağını belirtmiş. Millet İttifakı diye bir ittifak kaç partiden oluşacak bu bir soru işareti. Kendi adıma bunun üstünde evet olabilir diyemiyorum. Kılıçdaroğlu net bir şekilde seçimi alabilir, bu mümkün. Gidişat o yönde.
CHP AK Parti’yi Geçer Mi?
,Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin AK Parti’yi geçeceğini ifade etmiş. CHP’nin AKP’yi geçerek birinci parti konumuna geldiğini açıklamış. Bazı anketlerde CHP yarım veya 1 puan AKP’nin önünde görünüyor. Bu CHP’nin bir oy patlaması yaşamadığı anlamına geliyor. Evet, AKP’nin önünde olmak bir başarı. Ama CHP efor harcayarak açık ara öne geçemedi. AKP öyle hızlı ve seri biçimde eriyor ki CHP durduğu yerde 1-2 puan kazanarak AKP’nin önüne geçmiş olabilir.