Rejim açısından hayati önem taşıyan, “Dokunulmazlıklar” konusundaki Sayın Kılıçdaroğlu’nun ön almasıyla biçimlenen CHP’nin tavrı, demokrat kamuoyunda büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır
Sayın Kılıçdaroğlu en büyük yanlışını; “Anayasaya” aykırı olmasına rağmen, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda, CHP olarak; parti programını referans göstererek,“Evet” oyu verecekleri yolundaki kararlılığını kamuoyu önünde deklere ederek yapmıştır.
Sürecin devamında ise; son turda, 20’yi aşkın CHP’li milletvekilinin taktiksel olarak olumlu yönde oy kullanması sağlanarak, yasanın referanduma gerek kalmadan kabulüne katkı yapılmıştır. Bu tarihi hata ile de; başkanlık konusunda AK Parti’nin kurguladığı stratejiye alet olunmuş, parlamenter sistem yara almıştır.
Oysaki; CHP’nin geçmiş dönemde açıkladığı “Demokrasi Paketi” projesi ile topluma umut vermiş, “Büyük Buluşma” kapsamında, “Sivil Toplum Kuruluşları” ile birlikte hareket etme tercihi, ülke sorunlarının TBMM çatısı altında çözme kararlığı genel kabul görmüştür. Partinin dokunulmazlıklar konusundaki tavrı ise, partinin tüm bu olumlu imajının zedelenmesine yol açmıştır.
22 yıl önce 1994 yılında, DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırma aşamasında o dönem SHP Genel Başkanı olan Erdal İnönü, meclis komisyonu kararına; “Düşünce suçu diye bir şeyin demokrasilerde olmaması gerektiğini, zararlı fikirlerin de söylenmesinden korkulmaması…” içerikli muhalefet şerhi düşerek, tarihi uyarı görevini yapmış, siyasetçilere demokrasi dersi vermiştir. 1992 Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam kararlarına başta İsmet İnönü olmak üzere CHP milletvekillerinin çoğunun red oyu verdiği tutanaklara geçmiştir.
Parti kültürünü, sosyal demokrasi ilkelerini, stratejik ve politik incelikleri gözetmeyen, ilkelerini topluma sunma, inandırma konusunda acz içinde olduğunu hissettiren Sayın Kılıçdaroğu, kendi liderliğini ve ana muhalefet partisi olarak, geniş kitlelerin umut bağladığı CHP’yi kamuoyu önünde tartışılır duruma taşımıştır.
8. KİTAP FUARI’NIN ARDINDAN…
Her yıl olduğu gibi bu yıl da, “8.Kitap Fuarı” ile ilgili olarak; gerek gözlemlerime dayalı kişisel değerlendirmelerim, gerekse de, bizzat sahada yer alan kurum veya kişilerin fuar ile ilgili düşüncelerini özetle kamuoyu ile paylaşmak, ilgililerin dikkatine sunmak istiyorum.
Büyükşehir Belediyesi’nin patronajlığında oluşturulan tertip komitesinin, oluşum aşamasından sonra, kent dinamiklerini sürece dahil etmediği gibi, uygulama aşamasında, parti ideolojisinin öncelendiği, gözetildiği, bu tercihin pratiğe, sahaya yansıtıldığı anlaşılmıştır.
Fuar konsepti içinde, din içerikli eserlere yer veren yayınevlerinin ağırlıklı ve görünür olarak yer aldığı, bu kuruluşlara stant tercihlerinde öncelik tanındığı, muhalif STK’ların yer taleplerinin bile güçlükle karşılandığı iddiası dillendirilmiştir.
Fuar alanında yeterli ses ve koku yalıtımı yapılmadığı, bu nedenle, gürültü kirliliğinin had safhaya ulaştığı görülmüştür. Örneğin “C Salonu”nun içinde, açık bir alanda konuşlanan “Kılavuz Gençlik Avlusu” nda yapılan anonsların ve konuşmaların gürültü kirliliğine yol açtığı anlaşılmıştır. Ayrıca; bu alanda yer alan “Restaurant”an yayılan kokunun ise, rahatsızlık verici düzeye ulaştığı tespit edilmiştir.
Reklam aracı olarak değerlendirmek ve sayısal hedeflere ulaşmak amacıyla; Okullardan servis araçlarıyla, öğrencilerin fuara getirilmesi olumlu bulunmuştur. Ancak; öğrenci ve okul seçiminde hangi kriterlerin dikkate alındığı, gezi öncesince, öğrencilerin öğretmenlerince bilgilendirmeye yer verilip, verilmediği öğrenilememiştir. Bu nedenle; uygulamanın çocukların gelişmesine, bilinçlenmesine ne boyutta katkı yaptığı değerlendirilememiştir.
Fuar bitiminde komitece; ziyaretçi sayısı yanında, bütçe rakamlarına, satılan kitap sayısı ve konular itibariyle dağılımı gibi istatistiki verilere yer verilmesi, yapıcı eleştirilerin dikkate alınması suretiyle, bundan böyle daha işlevsel organizasyonlara zemin hazırlanmasını diliyor, emeği geçenleri kutluyor, kendilerine teşekkür ediyorum.
Saygılarımla,
Cavit İNAM,