Yolsuzluk ve rüşvet soruşturması siyasi gündemde bomba etkisi yaratmıştır.
Emniyet teşkilatındaki görevden almalar, adli, yönetmelik değişikliği, yeni operasyon söylentileri, bakanların istifaları ve açıklamaları, nihayetinde yapılan kabine değişikliği altüst oluşun kilometre taşlarını oluşturmuştur." Neler oluyor?" sorusu hepimizin zihninde belirmiş, olayları anlamlandırmakta zorlanmaya başlanmıştır.
Olayların fitilini, AKP hükümetinin, milli eğitimde reform yapma gerekçesiyle, dershaneleri kapatma girişimleri ateşlemiştir .AKP ile "hizmet" diye adlandırılan cemaat arasındaki bugüne dek alttan alta devam ettiği anlaşılan rekabetin ve çekişmenin su yüzüne çıkmasına, kamuoyunca görünür kılınmasına neden olmuştur. Hizmet hareketini biçimlendiren ve bugünkü konuma gelmesine neden olan organizasyonunun temel taşlarını eğitim vasıtasıyla gençlere yapılan yatırımlar oluşturmuştur. Bu nedenle hükümetin girişimi yaşamsal bir kavgaya neden olmuş ,bugünlere gelinmiştir.
Bugünlerde yaşananları anlamlandırabilmek için, tarihsel süreç içerisinde, yaşananların arka planına bakmak gerekmektedir. Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasında Atatürk'ün önderliğindeki kurtuluş mücadelesine destek veren islami güçler, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, laikliğin benimsenmesi, harf devrimi, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve din işlerinin devletin tekeline alınması ile birlikte devrimci kadrolarla yollarını ayırmışlar, yer altına çekilerek kendi kadrolarını korumaya, öğretilerini yaymaya devam etmişlerdir.
O dönem dinci hareketin lider ismi olan Şeyh Said-i Nursi her türlü baskıya göğüs gererek dini değerlerden kaynaklanan dünyevi görüşlerini ifade etmekten ve bunu takipçileri olan talebeleri kanalıyla yaymaktan geri kalmamıştır. Nur hareketi olarak tanımlanan bu oluşum zaman içinde gelişerek ve değişik lider ve kadrolar tarafından bugünlere taşınmıştır.
Fettullah Gülen söz konusu hareketten esinlenerek dini referansları esas alan, dünyevi gelişmeleri ve çağımızın gereklerini iyi çözümleyerek , "Türk-İslam" sentezini ilke edinerek, uluslararası boyutta bir hareketi oluşturma başarısını göstermiştir. Öğretilerini yayma konusunda eğitimi önemli bir araç olarak değerlendirmiştir. Sivil toplum hareketi olarak gelişmeyi, siyasetle aktif olarak ilgilenmemeyi ilke edinmiştir. Bu konuda dershaneler ve yurtlar önemli bir araç olarak değerlendirilmiştir . Gelir düzeyi düşük,fakir aile çocukları hedef alınmış, onların eğitimine ve gelişimine yardımcı olunmuş, bu suretle gönüllü takipçiler kazanılmıştır. Düşünce ve uygulamalarını ülke sınırları ile sınırlamamış, dünyaya yayılmayı ilke edinmiştir.
Bir diğer kol veya islami hareket Necmettin Erbakan tarafından temsil edilmiş, "Milli Görüş" olarak kendilerini ifade etmeye çalışmıştır. Söz konusu oluşum siyasete bir kimlik edinme tercihine yönelmiştir. "Türk-İslam" sentezi etrafında şekillenen hareket, ulusalcı bir çizgi izlemiş, milli sanayii ilkelerini sahiplenmiş, batı dünyasını şeytanlaştırmış ,islami bir birlik oluşturma ana hedefinden vazgeçmemiştir. MSP hareketi ile siyasi arenada yer alan Erbakan zaman zaman koalisyonlar yoluyla iktidar şansını da yakalamıştır. Egemen askeri ve sivil bürokratlar tarafından benimsenmeyen, rejim açısından tehlikeli bulunan Erbakan önderliğindeki siyasi hareket 28 Şubat müdahalesi ile iktidardan uzaklaştırılmıştır.
"Milli Görüş" uygulamaları ve dış konjonktür dayatmaları karşısında demokratik yollardan iktidar olamayacağını anlayan Erdoğan ve arkadaşları, partiden ayrılarak ,milli görüş gömleğini çıkardıklarını deklere ederek yeni bir parti kurma hareketine girişmişlerdir. İslami gelenekten gelen grup kendilerini "Muhafazakar,Demokrat" olarak tanımlayarak, yeni dünya düzeniyle entegre olmayı içlerine sindirerek kurdukları AKP kanalıyla, dış ve iç koşulların elvermesiyle birlikte 2002 yılında iktidar olunmuştur.
Tam da bu noktada AKP'nin, "Hizmet" hareketi ile yolları çakışmıştır. AKP'nin bürokratik kadro ihtiyacı, milli ve manevi değerlerle harmanlanarak, küresel boyutta yetiştirilmiş hizmet hareketinin genç takipçileri kanalıyla giderilmiştir. Meşruiyet sağlama kaygısıyla AB ipine sarılan AKP, bu doğrultuda bir kısım demokratik reformlara yönelmiştir. Bu sayede, liberal demokrat ve sol tendanslı bir kısım aydınlarında desteğini arkasına almıştır. Nihayetinde 2011 anayasa referandumu sayesinde yargıda yapılan düzenleme ve Ergenekon, Balyoz davaları ile askeri vesayetinde bir tehlike olarak gündem düşmesi, AKP'ye büyük bir özgüven kazandırmıştır.
Özgüven kazanımı ile birlikte Sayın Erdoğan hayalindeki Türkiye özlemini daha rahat dile getirmeye başlamış, toplum mühendisliğine soyunmuştur. Dindar ve muhafazakar nesil yetiştirme, nüfus artışını hızlandırma söylemlerine daha fazla yer vermeye başlamıştır. İslam ülkelerinin lideri olma hevesi dış politikada yanlışlara neden olmuş, Suriye, Irak, Mısır'la sorunlu hale gelinmesine yol açmıştır.
Dış politika uygulamalarında : hizmet hareketi ilk ters düşüş mavi marmara olayı ile başlamıştır. Bu girişim sonucunda İsrail ile iilşkilerin sonlanması uyarısına rağmen yapılan girişimi Gülen uygun bulmamış, tasvip etmemiştir . İslam ülkelerinin lideri olma hevesi,dünyaya nizam verme gayretleri, Rusya önderliğindeki Şangay oluşumuna katılma niyeti ve özlemi, batı dünyasına eklemlenme tercihinde bulunan "Hizmet" hareketinin genel doğrultusuyla ters düşmüştür.
Ayrışmanın diğer boyutunu kürt hareketine bakış oluşturmuştur. Erdoğan büyüme ve bölgesel lider olma hırsı ve ideali, kürt sorununun çözüm arayışına yönelmesi,bu konuda Barzani ile ittifak oluşturma ,bu birliktelik sayesinde ortadoğuda etkin olma hayali, hizmet hareketinin kürt sorununu "Türk-İslam sentezi" bağlamında, islami kimlik paydasında çözme hedefi ile ters düşmüştür. Bu gelişmeler MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın gözaltına alınma ve sorgulanması sonucunu doğurmuştur.
Diğer taraftan AKP'nin, devlet imkanlarını seferber ederek kendi ideolojisi doğrultusunda yeni bir sermaye grubu yaratma girişimleri, sivil toplum hareketi olarak gelişen ve bireysel girişimciliği önceleyen hizmet hareketinin karakteristik özelliği ile çelişir duruma gelmiştir.
Dünyevi bakış açılarındaki kopuş ile birlikte, AKP, kendini çok güçlü noktada, devleti yönetmede ve hükümet etmede ittifaka ihtiyaç duymaması ve tek başına hakimiyet tesisi etme kararlılığı, hizmet hareketi ile birlikteliği sonlandırma ,söz konusu oluşumu bitirme noktasına taşımıştır. Hizmet hareketinin can damarı olan dershanelerin kapatılması ile bu kararın infaz etme aşamasına gelinmiştir.
Güncele gelinirse: son rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını, söz konusu gelişmelerin ve kavganın doğal bir sonucu olarak görünse bile hayırlı gelişmelere vesile olabilmesi ve ülke yönetimi açısından dersler çıkarılması icabetmektedir. Şöyle ki;
Ülkemiz 2001 krizi ile duvara toslamış, büyük bir açmazla karşı karşıya kalınmıştır. Özetle; kısır siyasi çekişmeler, ekonomik uygulamalarda standartların gözardı edilmesi sonucu varılan kaos ortamı; krizden çıkış ve normalleşmenin sağlanması yolunda IMF reçetelerinin uygulanmasına imkan sağlanması; bu bağlamda, siyasi kurumun ekonomik kararlardaki etkinliğini sınırlama amaçlı; özerk kuruluşlar oluşturma (TCMB, BDDK,İHALE KURUMU,SERMAYE PİYASASI KANUNU, ENERJİ KURUMU) kararlılığı ve uygulama sonucu sağlanan fonlar sayesinde ve AB ile üyelik görüşmelerine başlanma ile birlikte ekonomide iyileşme ve istikrarın sağlanması mümkün olabilmiştir.
Ancak AKP iktidarının kendini olabildiğince güçlü ve alternatifsiz hissettiği son dönemde; özerk kurumları işlevsiz hale getirdiği , örneğin Sayıştay kamu denetim raporlarının meclis denetiminden kaçırıldığı, kamu ihale kanununda yapılan sayısız değişiliklerle denetimsiz bir ortam yaratıldığı , kentsel dönüşüm uygulamasında etkin bir araç olarak kullanılan TOKİ'nin kurumsal olarak, şeffaflık ve hesap verilebilirlik uygulamalarının uzağında olunduğu,kamu bankalarının usulsüz kredi uygulamaları basına konu olduğu kamuoyunun gözünden kaçmamakta, eleştiri konusu yapılmakta, işin kötüsü iktidarın bu eleştirilerden etkilenmediği görülmektedir.
Gelinen noktada ise; yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının,hukuk ilkelerine bağlı kalınarak,en ufak endişeye yer verilmeden adil bir şekilde sonlandırılması toplumun beklentisi olduğu unutulmamalıdır. Eşitlik ve özgürlük ilkelerine bağlı kalınmak şartıyla, ortadoğu ve Afrika ülkelerinin dinsel ve mezhepsel bölünmüşlüğü de gözetilerek, laiklik ilkesi, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı mutlaka tüm kurul ve kuruluşlarla hayata geçirilmelidir. Din, toplum kültürünün bir oluşumu ve ortak yaşamın paydalarından biridir. Bu nedenle dinin kültürel ve bireysel yönü öne çıkarılmalı,özellikle devlet yönetiminde dini kaygılardan ve kadrolaşmadan arınmalıdır. Şeffaflık ve hesap verme ilkesi özenle gözetilmelidir. İktidara gelenler, ideolojik boyutlu kadrolaşma,medya ve sermaye grubu yaratma heveslerinden vazgeçmeli, çağdaş değerlerler benimsenmeli ve özümsenmelidir.
Olayları gelişimi çerçevesinde hatalardan arınma,toplumsal ve ekonomik yapıyı yeniden oluşturma bu bağlamda yeni bir toplumsal mutabakata imkan tanıyacak yeni anayasa yapabilecek geniş bir toplumsal meşruiyet sağlama açısından erken genel seçime gitmek kaçınılmaz gözükmektedir.
Saygılarımla