Hayatını kaybetmiş bütün öğretmenlerin anısına…
Hep duyardım, ilkokul öğretmeni insan üzerinde çok etki bırakır diye. Bu yaşa geldim, çok tuhaf bir şey ama bazı davranışlarımı irdeliyor “Öğretmenim Perihan hanım da böyle yapardı “ diyorum kendi kendime. Sanki benliğime işlemiş, Perihan hanımın davranışları. Çocukluğumda onun gibi davranmaya yönelmişim, onun gibi olmaya çalışmışım anlaşılan. Benim karakterimi en az annem kadar, babam kadar etkilemiş.
Perihan hanımla ilgili çok şey hatırlıyorum...50’li yılların başı. Sınıfa birileri kutular getirdi. Öğretmenin masası üstüne koydu. Amerika’dan Türk çocukları için gönderilmiş hediyeler varmış içinde. Öğretmenim kutuları açtı, öğrenci sayısı kadar, çıkan oyuncaklar vs ile küme yaptı. Bir bez torbaya isimlerimizin yazılı olduğu kağıt parçalarını yazıp doldurdu. Kutuları açarken ona yardım eden kız öğrencilere. “Bakın burada “Girl” yazıyor. İngilizcede Girl kız demektir, demek ki bu kutudakiler kız öğrenciler için “ dedi. Benim hayatımda duyup aklımda tuttuğum ilk yabancı kelime budur. Sonra elini torbaya daldırıp isim okudu. İsmi okunan masaya gitti, sıradaki kümeyi aldı. Ayrıcalık tanımamayı ilk defa ailemin dışında onda gördüm.
Tayinler filan izini kaybettim. Beni 2,3 ve 4. sınıflarda okuttu. Üniversite bitirip, emeği geçenleri anma anlayışı, içimde iyice yer edince onun izini aradım. Hendek’e gittim. Çocukluk arkadaşlarımı buldum. Nerede olduğunu onlar da bilmiyordu.
Sonra günlerden bir gün, bir TV kanalında konuşan bir yazar gördüm. Şiir kitapları varmış. Rıza Beşer. Acaba isim benzerliği mi? Eşi Rıza Beşer o zaman okulun“ Başöğretmeni” idi.
İnternette Rıza Bey hakkında bilgiler topladım. Hayatını anlatan bir yerde Hendek geçiyordu. Belki o Rıza Beydir. O ise, Perihan öğretmeni. Anadolu’nun neresinde olursa onu bulurum diye düşündüm. Elime İzmit’in pişmaniyelerinden alırım, çiçekler, çikolatalar alırım, onun evine giderim diye hayaller kurdum. Ellerini öperim. Çok yaşlanmıştır. Hendek’te evi, Cumhuriyet İlkokulu ve bizim Tekel mahallesi birbirine çok yakındı, o zamanlar 2000-3000 nüfusu olan kazada. Kendimi tanıtırdım. Beni hatırlamasına çalışırdım.” Ben 347 Necdet’im” diyecektim. Hayatımın en güzel günlerinden biri olacaktı. Evinin kapısına varınca heyecandan elim ayağım titreyecekti. Onu görür görmez, çok sulu gözlü olduğum için ağlamamaya da kendi kendime söz vermiştim.
Ama bütün bu hayallerim öbür dünyaya kaldı: Rıza Bey’in kitaplarını basan yayınevinin telefonunu buldum. Onlara durumu anlattım. Çok ilgi gösterdiler. Rıza Bey’in bir dostunun telefonunu verdiler. O dosttu aradım. Neden aradığı söyleyince o da çok duygulandı. 10 dakika sonra aramamı istedi. Hayallerim devam ediyordu. Perihan hanımın, sevgili öğretmenimin ellerinden öpeceğim. On dakika kadar zor bekledim. Telefondaki bey, çok saygın ve üzüntülü bir sesle.” Evet… Aradığınız öğretmeniniz Rıza Bey’in eşiymiş. Ama 12.Kasım.1983’de ölmüş “ dedi.
Gitti benim hayallerim. Sonsuza gitti. Adeta uzayda kayboldu. Ellerinden öpemedim ama mezarını bulursam toprağını öpeceğim.
Not: Bu yazı daha önce “Kocaeli Haberci” internet sitesinde yayınlanmıştır.