Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ağır ağır oluşmaya başlayan orta sınıf özellikle 1970 li yılların başında kısa süreliğine iktidara gelen sosyal demokrat Ecevit Hükümetinin iş yaşamında, çalışanların lehine
Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ağır ağır oluşmaya başlayan orta sınıf özellikle 1970 li yılların başında kısa süreliğine iktidara gelen sosyal demokrat Ecevit Hükümetinin iş yaşamında, çalışanların lehine yasal düzenlemeleriyle gelişme imkanına ulaşmıştır.
Bu sınıf ekonomik olarak geliştikçe, eğitim seviyesi yükselmiş, teknolojinin çok hızlı ilerlemesinin de katkısıyla tüketim mallarına ulaşmak kolaylaşmış, sosyal yaşam eskisine göre olağanüstü bir hızla farklılaşmaya başlamıştır. Geleneksel aile bağları çözülmeye ve sosyal ilişkiler daha tekil hale gelmeye, yaşam biçiminin daha çok bireysel çıkarlara göre şekillenmesi sürecine girilmiştir.
Uluslar arası kapitalist düzene uygun bir insan ve yaşam biçimi sosyal hayata egemen olmuştur. Batılı gelişmiş toplumlarda insan tahribatını azaltacak sosyo/ekonomik modeller doğru siyasal tercihlerle (Sosyal demokrasi) hayata geçirilmiş olmasına karşılık bizde, maalesef bu durum tam olarak sağlanamamıştır.
İnsan; doğası gereği bencil ve hoyratça tüketime meyilli olduğu için, ‘’SINIFLI TOPLUM’’ düzenini benimsemiş ve siyasal tercihini ona göre kullanmıştır.
Bu düzenin en büyük sigortasını ise, ORTA SINIF sağlamaktaydı. Çünkü, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan dar gelirli insanlara bir üst sınıfa geçmenin mümkün olabileceği mesajı her türlü iletişim aracıyla sürekli pompalanıyordu. Zenginliğin ve konforlu bir yaşamın çok öne çıkartıldığı Tv.dizileri, özellikle dar gelirli kavruk insanların hayallerine sokuluyor, kimlerin hangi yollarla nasıl zengin olabileceği hemen hiç sorgulanmadan bu yaşam biçimine özendiriliyordu. Tıpkı, meşhur Amerikan rüyası ‘’FIRSATLAR ÜLKESİ AMERİKA’’ gibi bir Ülke olma hayali kurduruluyordu.
Ama, söylenmeyen bir şeyler vardı:
Amerika gibi olmak için o Ülke gibi emperyalist olmak lazımdı. Öyle olunsa bile, kendi Ülkesi içinde dahi, az sayıda zengini beslemek için çok sayıda fakire ihtiyaç vardı. Michael Moore gibi namuslu ve vicdanlı ABD.li film yönetmenlerinin çektiği gerçekçi belgeselleri izleyenler, vahşi kapitalizmin ne olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorlardı.
Türkiye’de artık büyük bir çoğunluk, (Yüzde yetmişler gibi) son yaşanan ekonomik krizden sonra durumun farkına varmış gözüküyor.
Yapılan anketlerde bu durum net olarak gözlemlenebiliyor.
Daha bir iki yıl öncesine göre Orta sınıf diye kabul edebileceğimiz büyük kitleler hızla fakirleşiyor. Orta sınıf ortadan kalkıyor.
Neden böyle oluyor?
Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan ekonomi politikaları yüzünden.
İktidar partisi AKP nin baştan beri böyle bir hedefi var mıydı yoksa bilinçsiz bir şekilde mi bu noktaya gelindi bilemiyorum. Artık bunun bir önemi yok. İktidar partisi olarak sorumludurlar.
Olaylar son zamanlarda iyice kontrol dışına çıkmış gözüküyor.
Ekonomistlerin ısrarla belirttikleri yanlış ekonomik politikaları sürdürmeye devam ediyorlar.
Kur, faiz, enflasyon sarmalından çıkış gözükmüyor ve en büyük bedeli, özellikle dolaylı vergilerle,dar gelirli geniş halk kesimleri ödüyor.Gelir dağılımı bozukluğu, fırsat eşitsizliği, ve kötü yönetim, hukuksuzluk ve adalete olan güven eksikliği, insanımızı bunaltmış vaziyette.
Bütün bu olanlardan rahatsız olmayan, tersine mutlu olan kesim, parayla para kazanan, sayıları 300 bin civarında bir küçük azınlık. Her şey onların çıkarlarına uygun sürdürülüyor. En son ‘’Kur korumalı mevduat garantisi’’ ile bu kesim mutlulukta nirvana’ya (Dünyada yaşanabilecek en yüksek ruh hali) ulaştı.
Artık yeter!