Geçenlerde yolum hiç alışkanlığım olmamasına karşın bir kahvehaneye düştü. Bir arkadaşla buluşmak için gitmiştim.
Oturup çay içtik, dertleştik. Ben bizim mahallemiz Şirintepe’deki ağaçların budama adı altında nasıl “doğrandığından” bahsederken yandaki masada oturan bir kişi;
- Beyim budanan ağaç kuvvetlenir… Ağaçların budanması lazım…
diyerek sözümüze karıştı. Bakışı, duruşu ve hitabet tarzı ile sadece okuma yazma öğrenecek kadar okul hayatı olduğu belli bir adam. Yanında oturan aynı nitelikli adamlar da onu onaylayan sözler söylediler.
.Acaba bu konuda mürekkep yalamışlar ne durumdaydı?
Böyle bir kişinin nerede olabileceğine karar verdim ve oraya gittim, aradığım kişiye rastladım. Kendimi tanıttım. Orman Müh. olduğumu söyledim.Sözü kentteki ağaçların budamasına getirdiğimde söylediği sözler kulağıma adeta mermi gibi girdi.
- Necdet bey…Budanan ağaç kuvvetlenir…Ağaçlar budanmazsa zayıf düşer. Budanmaları şarttır.
Aklıma hemen kahvehanedeki adam geldi.
Ağaçlar, bir bitki olarak, yapraklarından fotosentez yaparak da beslendiğine göre, her budamadan sonra oluşturabildiği yaprak sayısının azaldığını, bu nedenle yeterli beslenmesinin mümkün olamayacağını “anlatmaya çalıştım. Bu sözlerime itiraz etti. Şu kanaate vardım ki “ağaçların beslenmesinin sadece topraktan olduğunu zannediyordu”. Yani kahvedeki adamdan farkı yoktu, bu konuda onunla aynı paraleldeydi.
Geçenlerde TV41’de sayın Semahat Gün ile iki saat süren “Yaşamı Paylaşmak” isimli programa katıldım. Dinleyicilerden birinden gelen soru üzerine kentteki ağaçların budanması konusunda da açıklamalarda bulundum. Program sona erdiğinde kameraman arkadaş yanıma gelerek şu iki cümlenizi hiç unutmayacağım dedi:
“En güzel ağaç budanmamış olandır.”
“En iyi budanmış ağaç, budandığı fark edilmeyendir .”
Çok sevindim. O olayı hemen anladı ama masada oturan, yaptığı tahsile karşın anlayamamıştı.