Her Ramazan’da sorulan ve tartışılan konudur oruç. Özellikle profesyonel düzeyde spor yapanlarımızın ne yapacakları hakkında cevap bulamadıkları durumda iş antrenörlere kalmaktadır.
Antrenörler ise bir tarafta performans endişesi, diğer tarafta sporcularının inançları gereği yapmak istedikleri bu ibadet arasında sıkışıp kalmaktadırlar. Çözüm için neler yapılabilir diye arandığında ortaya çok farklı sonuçlar çıkmaktadır.
Çoğu elit sporcu eğer çok yakında bir yarışması ya da maçı varsa oruç tutmamaktadır. Çünkü normal günlük yeme programı değişmekte, özellikle sıvı ve elektrolit dediğimiz madensel tuzların alımında sıkıntılar yaşanmaktadır. Günde birkaç kez yeme ve içme alışkanlığı kazanmış sporcuların birden sabah ve akşam iki kez yemekle karşılaşması aslında tolere edilebilir alışkanlık haline getirilebilir. Ancak metabolizmanın buna adapte olması kişiden kişiye değişebilir. Sıkıntı, yüksek ısı ve nem koşulları altında yapılan ağır egzersizlere karşı vücudun vereceği cevapların bilinmezliğinde saklıdır.
Deneyimli teknik adamlar, özellikle futbol antrenmanları yapacaklarsa sporcularını Ramazan koşullarına önceden alıştırmaktadırlar. Sabahları erken kahvaltı ile güne başlatıyorlar. Kahvaltı bitiminde biraz fazla miktarda su almalarını tavsiye ediyorlar ve mutlaka kontrollü miktarlarda olması konusunda hassasiyet gösteriyorlar. Akşama ise serinde bir antrenman yaptırıp ardından yine çok dikkatle hazırlanmış bir diyet programının uygulanmasını tercih ediyorlar.
Ramazan esnasında, sahurda tüketilen gıda maddelerinin özellikleri acaba bizi kurtarabilir mi? Bu soruya bilim cevap aramakla beraber, kana yavaş karışan ve düzeyini oldukça uzun süre tutabilen yiyeceklerin tüketilmesi ilk tavsiye edilenler içinde yer alıyor. Aşırı glikoz içeren yiyecekler kanda şeker değerini hızlıca yükseklere taşıyacaktır. Pankreas bunu ürettiği insülinle karşı koymaya çalışacaktır. Bu metabolik tablo vücutta gerek normal yaşamda gerekse aktif egzersizde bir yavaşlama ve rahatlamayı getirebilir. Bu yüzden oruç tutanlar için spora özgü bir diyetin hazırlanması son derecede gerekli görülmektedir.
Kuşkusuz birçok takım ve oyuncu için bu yazdıklarımız kolay uygulanabilir olmamaktadır. Yüksek performans antrenmanlarında bırakın günlük yağ, protein ve karbonhidrat alımını, sıvı, vitamin alımları bile sorun yaratabilmektedir. O gün yapacağınız antrenmanların birisi dayanıklılık için ve süresi uzun ise egzersizin bitiminde ciddi biçimde sporcu içeceği takviyesi önerilmektedir.
Antrenman süresinin uzunluğu vücuttaki karbonhidrat rezervlerini büyük ölçüde tüketir. Bunun yerine konması gerekir. Ancak toparlanma dediğimiz bu süreçte sıvı ve diğer gıda bileşenlerinin uygun miktarlarda alımı dikkatle izlenmesi gereklidir. Aşırı ve hızlı yeme alışkanlığı sporcular için tehlikelidir. Bu yüzden hem yenilecek maddelerin seçiminde hem de yemenin hızında optimal değerler kriter olarak kullanılmalıdır.
Sonuç olarak sporun yapılmasında oruç eğer düzenli bir planlama yapılırsa organizamaya çok zarar vermeden atlatılabilir. Kimsenin inancına karışmam ama sporu bir meslek olarak seçmiş birisinin bu konuda çok hassas olması gereklidir. “Bana bir şey olmaz” deyip sahurda hiçbir şey yemeden günlük hayata atılan sporcularda eğer ağır egzersizler yapılırsa vücutlarında onarılmaz hasarlar meydana gelebilir.
Konuya bilimsel yaklaşımlar getirmek isteniyorsa, benzer alıştırmalara tabi tutulan oruçlu ve oruç tutmayan sporcuların bazı testlerden geçirilerek ürettikleri sonuçlar değerlendirilebilir. Böylelikle bu konuda bilinir veya bilinir olmayan bazı tartışmaların doğruluğunda biraz daha ciddi yol alınabilir.