Birkaç gün önce İstanbul’un yağmurla imtihanını kâh gülerek kâh üzülerek izledik.
Yağan yağmurla birlikte meydanları, ana ve ara yolları, metroları, alt geçitleri, evleri sel suları bastı. Ulaşım felç oldu. İnsanlar işyerine ulaşabilmek için yüzmek, boğulmamak için arabasının üzerine çıkarak yardım beklemek zorunda kaldı. Metrolar dere oldu. Tabir-i caizse “megakent” İstanbul “megagöl” oldu!
Uzmanların açıklamasına göre yaz yağmurunun afete dönüşmesinin sebebi “Süper hücre” imiş Yani kuzeyden gelen serin hava ve deniz suyu yüksek sıcaklıkları birleşince 'süper hücre' denen yapılar oluşup, şiddetli yağmurlara neden oluyormuş. Uzmanlar dediyse, doğrudur ancak bilim insanları “Daha çok kıyı bölgelerimizde meydana gelen sel olayları, aşırı yağışlarla birlikte, doğal dengenin insan eliyle bozulmuş olduğu yerlerde etkili olmaktadır” diyor. Genellikle yağışsız geçen Temmuz ayında “afet” olacak kadar şiddetli yağmurun yağması ve sel felaketine yol açmasının nedeni rant için şehir planlaması yapılmadan; dere yatakları, taşkın sahaları, beton toprak dengesi gözetilmeden; koca koca binaların dikilmesi yüzünden olabilir mi? Ya da yol, köprü, HES için ormanların katledilmesi, ya da AVM, rezidans için şehirdeki ağaçların kesilmesi?
Son yıllarda, Kocaeli’nin de içinde olduğu büyükşehirlerimizde ne zaman kuvvetli bir yağmur yağsa sel manzaraları ile karşı karşıya kalıyoruz. Normal bir doğa olayı olan yağmur artık, yaz aylarında bile milyonlarca liralık zarara neden olan bir afete dönüşüyor.
Afetleri daha fazla yaşamamak için orman ve tarım alanlarının korunması, yağmurlama havzalarının betonlaşmadan uzak tutulması gerekmektedir. Sanayiye ve betonlaşmaya doyan bu bölgelerin artık sınırlarının zorlanmaması, zorlandığı takdirde can ve mal kayıplarının daha çok olacağı aşikârdır. Son zamanlarda gündemde olan halkın ve geniş kesimlerin protestosu ile kesilmesi engellenen zeytin ağaçları yok edilirse, daha büyük felaketlerle karşılaşacağımızı, rant için doğayı katledenler unutmasın, bilimi ve aklı yok sayarak yapılan her proje yok olmaya mahkumdur! Daha büyük felaketlerle karşılaşılmaması, hatta can kayıpları yaşanmaması için ormanlarımızı ve bölgelerimizin geleneksel bitki dokularını korumak, doğaya sahip çıkmak zorundayız. Ancak böylelikle iklim değişikliğinin ve felaketlerin önüne geçebiliriz. Dolayısıyla yol kenarlarına 3-5 ağaç dikmek yerine doğanın dengesini korumak adına bölgenin kendi ekosisteminde bulunan bitki ve ağaç türlerinin ekilmesi ve mevcut alanların mutlaka korunması gerekmektedir. Aksi takdirde 2030-2035 yıllarında sıcaklığın 2 derece artacağı dikkate alınırsa, doğal afetleri daha şiddetli bir şekilde yaşadığımız çölleşen bir Türkiye ile karşı karşıya kalacağız. Kamuoyuna saygıyla duyururuz.
CHP İl Çevre ve Sağlık Komisyonu adına;
Diş Hekimi Müzeyyen Topçu TAN