Çoook eski zamanların birinde Kastamonu bölgesinde halktan yüksek vergiler toplayan, topladığı vergiler ile ihtişamlı bir yaşayan, bir bey varmış.
Çoook eski zamanların birinde Kastamonu bölgesinde halktan yüksek vergiler toplayan, topladığı vergiler ile ihtişamlı bir yaşayan, bir bey varmış.
Yörenin ozanları ve aşıklar da köy düğünlerinde, sazlı sohbetlerde, bu bey’i yaktıkları türküler ile eleştirir yaptıklarının yanlış olduğunu halka haksızlık olduğunu dile getirirlermiş!
Bir gün eleştiriler, o zalım bey’in kulağına gitmiş ve hiddetlenerek, sarayına çağırttığı yörenin din adamlarına talimatlar vermiş!
Kendisine yapılan eleştirilere karşı halkı uyarmalarını, yetmez ise engellemelerini isteyerek, bu işin karşılında da halktan topladığı vergilerden biraz da onlara vermiş.
Bey’in bu kızgınlık ve uyarıları din adamları tarafından her fırsatta halka söylenir, tembihlenir olmuş.
Bey haksız bile olsa! Beye itaat etmenin sevap olduğu bey vermeden hak istemenin günah sayılabileceği öğütlenerek, geçmişte yaşanan olaylardan da uydurmalar katılarak bey’in her yanlışları haklı çıkarılmaya çalışılırmış!
Ve umumiyetle başarılı olunurmuş!
***
Günlerden bir gün bu bey, ekonomik olarak zor günler yaşayan halkın gönlünü almak için muhteşem bir şölen düzenlemiş ve ziyafet hazırlatmış!
Şölen sırasında misafirleri ağırlayacak, hizmetleri yapacak kullarına da!
Eğlence esnasında din adamları ve misafirleri baş köşeye oturtmalarını onların etrafına köylüleri oturtmalarını, ve onlara enfes yemekler, ikram edilirken,
Ozanlara ve aşıklara ziyafet yemeklerinden verilmemesini, onlara sadece et suyu ve ekmek verilmesini, hatta yedikleri yemeğin parasının alınmasını, böylelikle akıllarının başlarına geleceğini ve bir daha kendisini eleştiremeyeceklerini düşünmüş!
Bey’in etrafında sadakat ve bağlılıkları ile hak ettiklerinden daha konforlu bir hayat yaşayan kulları, sorgulamadan bu emirlere harfiyen itaat etmişler ve söylendiği gibi ozanlara ile aşıklara sadece et suyu ve ekmek vererek parası da peşin peşin tahsil emişler!
Bizim saz ve söz üstatları da o mükellef sofraların olduğu eğlencede kendilerine para ile satılan etin suyuna ekmek doğrayarak “tirit yemeği yaparak” kendi aralarında güle eğlene afiyetle yemişler.
Eğlenceye sıra gelince ozan ve aşıklar kendilerine yapılan bu haksızlığa karşı bey ve olanlara sessiz kalan ve aslında asıl mağdur olan gariban köylü ile dalga geçecek aşağıda ki türküyü yakarak, anlayana ders vermişler!
Anlayana!
***
“sabahleyin erken çifte giderken, amanın aman, öküzüm torbadan düşmüş, gördün mü?”
“amanını amanını amanını yandım, tridine tridine tridine bandım, bedava mı sandın, para virip aldım”
“manda yuva yapmış söğüt dalına, aman aman, yavrusunu sinek kapmış gördün mü?”
“amanını amanını amanını yandım, tridine tridine tridine bandım, bedava mı sandın, para virip aldım”
***
Zaman geçmiş nice zalım beylerin isimleri unutulmuş, ama…
Ozanların, aşıkların yaktıkları türküler dilden dile nesilden nesile aktarılıp bu günlere gelmiş.
Unutmayalım ki, ozanlar “aşıklar” toplumun dilidir, onlara her dönem kulak vermek lazım, sadece köylüler ve halk değil,
Liderler, yöneticiler, beyler de kulak vermeli ki yollarını hep ten şaşırmasınlar!
Aşağıdaki linkte merak edenlere mandanın söğüt dalına nasıl yuva yaptığı, yavrusunu sineğin nasıl kaptığı etraflıca yazıyor, merak edenler buyursun okusun,
Bu vesile ile ramazan ayımız mübarek olsun, Yüce Allah dileyen herkesi nice ramazanlara, bayramlara sağlık sıhhat ile, sevdiklerimiz ile erişmeyi nasip etsin,
Derdi tasası Vatan Milleti Din Devlet Adalet ve Halkının çıkarları olan aşıkları, ozanları kendini toplumun dili olmaya adamış herkesi var etsin inşallah….
***
https://seyler.eksisozluk.com/manda-yuva-yapmis-sogut-dalina-turkusunun-ortaya-cikis-hikayesi
Gel gelelim sakızın orucu bozup bozmadığına!
Bu sorunun cevabı da aşağıda ki linkte, maksat faydamız dokunsun.
Selam ve dua ile…