Sanat, tarihsel, toplumsal ve sosyal bir olgudur. Sanatı belirleyen genel yaşam biçimleri ve onu biçimlendiren toplumun üretim tarzıdır.
Her toplum ve birey kendisini en iyi sanatla ifade edebilir. İnsanlar duygu ve düşüncelerini, kültürlerini, inançlarını etik davranışlarını ve kişiliklerini sanat yoluyla anlatır. Her insan sanatla uğraşabilir ama sanatçı olamaz. Sanat yaratımı sanatçının ürünüyle başlar. Sanatçılık yanlışlıklara eleştirel karşı koyuştur. Sanatçı yaşadığı çağın tanığıdır. Bulunduğu toplumu yönlendirme sorumluluğu içinde hareket eder. Sanatçı toplumun vicdanıdır.
Ünlü Alman şairi ve yazarı Goethe “şiir yazmak özgürleşmektir” diyor. Yaratma hiçbir zaman doğayı taklit etme ya da kendinden önceki sanatçıların sanatını model almak değildir.
Taklit ve taklitçilik sanat ve sanatçı kişinin amacı ve uğraşı olamaz. Sanatçı bireyi ve topumu sever kendine taptırmaz. Sanatçı sanatı halk için yapan kişidir. Ne yazık ki ülkemizde hala sanat adına genç yaşta insanlarımızı yalnızlaştırıp değişmez bir yazgıya inandıran şarkı ve türkülerle avunmakta intihara ölüme ve öldürmeye davetiye çıkaran mesajlar vermektedir.
Bunun önüne geçmenin yolu bilimsel sanat anlayışına sahip olmaktan geçer.
Sanatçı aynı zamanda ülke ve toplum sorunlarına duyarlı olan kişidir. Toplumda herkes susabilir. Ancak sanatçı susamaz. Sanatçı susarsa o toplumda pozitif düşünceden ve sanattan söz edilemez. Tarih toplumlardaki haksızlıklara karşı direnen bilim insan ve sanatçıların direnişleriyle doludur. Örnek: Asaf Halef Çelebi’nin şu dizeleri “Benim güzel çocukluğumu/ Ahmak bir ayak ezdi” derken toplumsal bir yakınmayı dile getiriyor.
Unutulmamalıdır ki, aydını ve sanatçısı susturulan toplumların karanlıkla karşı karşıya kalacağı kuşku götürmez bir gerçektir. Bir toplumda mizah, eleştiri olmazsa o toplum insanları ruhsal olarak her türlü bunalımla karşılaşacağı unutulmamalıdır.