CHP Kocaeli İl Başkanlığının, Cengiz Sarıbay imzalı Cumhurbaşkanlığı-başkanlık sistemine geçişi içeren anayasa değişikliğiyle ilgili basın duyurusu yayınladı
Ülkelerin ve toplumların yönetim rejimleri ve sistemleri, anılan ülkelerin gelişmişliği hakkında kanaat oluşturmakta belirleyici bir öğedir. Yanı sıra, yönetim rejiminin niteliği de dikkate alınarak kanaatte bulunmak gereklidir.
Bu cümleden, yeryüzünde, insanlık tarihinde belli başlı iki rejim yaşam bulmuştur: Cumhuriyet ve Monarşi.
Cumhuriyet tüm toplum bireylerinin kendilerini yönetecek yöneticilerini seçtikleri, denetledikleri ve yeniden seçtikleri bir rejimin adıdır. Buna karşılık monarşik rejimde bir birey, bir ailenin yönetimi, baskınlığı söz konusudur. Meşruti monarşi söz konusu değilse tüm diğer yöneticiler tek kişi tarafından atanıp görevden alınır. Önemli yönetim görevleri bakanlıklara, valiliklere ve diğer bürokratik makamlara ya tek kişi atama yapar ya da tek kişinin aile fertleri bu görevlere atanır.
İki yönetim rejimi olan cumhuriyet ve monarşide değerlendirme yapmak için kriterlerin geliştirilmesi önem kazanmaktadır.
Bu kriterler demokrasi, ekonomik kalkınma ve kültürdür en genel olarak. Eş deyimle, ilgili rejimin kabul-takdir görmesi; temsili-doğrudan demokrasiyi, ekonomik zenginliği, kültürel gelişmişliği temin-tesis edebilmesine bağlıdır. Zira en genel manada uygarlığın 3 öğesi vardır: Demokrasi, kalkınma ve kültür.
Bu bağlamda rejim tercihi yapmak gerektiğinde adres kesin olarak “cumhuriyet”e çıkmaktadır. Ancak, en başında ifade etmeye çalıştığımız gibi, rejimin niteliği de önem kazanmaktadır. Sözgelimi, otoriter, totaliter, teolojik, diktatörel ve oligarşik cumhuriyetler olduğu gibi; demokratik, özgürlükçü, kalkınmış monarşik siyasal rejimler de vardır. Ortadoğu ve Afrika Cumhuriyetleri otoriter ve baskıcı olarak nitelenirken, İngiltere, Danimarka, İspanya, İsveç gibi ülkeler ise özgür ve zengin monarşiler olarak örneklendirilmektedirler. Zira bu monarşilerde Kral ve/veya Prens olmakla birlikte parlamento da vardır, bakanlar kurulu da, başbakan da vardır.
Ülkemizde de sıcak gündem hangi cumhuriyet rejimi alt sisteminin daha anlamlı olacağı üzerinedir. Ülkemizin son 35 yılında yer yer, zaman zaman gündeme getirilen bir konudur. Enine boyuna tartışılmayan, genelde başbakanların ve cumhurbaşkanlarının kendileri özelinde-düzleminde gündeme getirdikleri bir konudır başkanlık rejimi.
Ülkemizdeki parlamenter sistemin iki başlı olduğu,vesayetçi boyutlarının olduğu, müzakere süreçlerinin çabukluğu baltaladığı, bürokratik vesayetin-direncin olduğu, siyasal idarenin baskılandığı gibi gerekçelerle başkanlık rejiminin daha etkili olacağı hep vurgulana gelmiştir.
Durum gerçekten böyle midir?
Ülkemizdeki parlamenter rejim söylendiği gibi gelişmeyi frenlemekte midir?
Dünyada başkanlık rejimlerinde yaygın olarak özgürlük, kalkınma ve kültürel gelişmişlik var mıdır?
Dünya genelinde parlamenter rejimler mi daha başarılıdır, başkanlık rejimleri mi?
Liderlik vurgusu rejimlerde ne kadar önemlidir? Liderler gerçekten kurtarıcı mıdır, karizma ve entellektüalite kurtuluş mu, felakete sürükleniş midir?
İki başlılık her zaman kötü müdür?
ABD Başkanlık rejimi kendisine özgü müdür, her ülke için kurtuluş rejimi olabilir mi?
Türkiye’de ABD başkanlık rejimi nasıl algılanmaktadır, tüm unsurlarıyla Türkiye’de uygulanabilir mi?
Şimdi yukarıda telaffuz ettiğimiz, ürettiğimiz sorulara, oluşturduğumuz, bloke ettiğimiz yanıtları verelim.
Bir kez, dünyada parlamenter sistem veyahut da başkanlık ya da yarı başkanlık sistem açısından konuyayaklaşıldığında konuyu lidere, karizmatik ya da entelektüel lidere indirgememek gerekir. Bir dış düşmanlasavaşta askeri liderliğin, siyasal liderliğin önemini yadsıyamayız. Ancak uzun vadeli bir yolculuktan sonra -vizyondur bu-varılacak uygarlık düzeyini liderle-liderlikle açıklayamayız. Önemli olan bir gün fani olacak liderin ne denli güçlü olduğu değil, tüm toplumun nasıl olduğu ve uygarlığa ulaştıracak tüm dinamiklerin ne denli motive olduğudur.
Lider öncüdür, yönlendiricidir, vizyoncudur. Ancak, her şeyi liderliğe indirgediğinizde liderlerin çılgınlıklarına da maruz kalınılabilir, sonucu nereye varacağı bilinmeyen bir serüvene sürüklenmek de söz konusu olabilir. Tarih bu örneklerle doludur. Dolayısıyla, Türkiye’deki başkanlık rejimi savunucularının ve onları destekleyenlerin bu boyutu da unutmamaları gereklidir.
Önemli olan, bir ülkede güçlü bir yargıya sahip olmaktır, özgür medyaya sahip olmaktır, adil gelir dağılımına sahip olmaktır, özerk ve bilim üreten üniversiteye sahip olmaktır, herkese şifa dağıtan sağlık sistemine sahip olmaktır, kuvvetler ayrılığını uygulamaktır, güçlü yerel yönetimlere sahip olmaktır, üçüncü sektör STK’lara sahip olmaktır, rekabetçi özel sektöre sahip olmaktır, yanlışa yanlış diyen halka sahip olmaktır, toplumsal kalkınmaya yönlendirilmiş Y kuşağına sahip olmaktır, kendilerini kendilerinin kurtaracak olduğunun farkında olan insanlara sahip olmaktır.
Tüm bunlar karizmatik liderlerin çok ötesinde olan, liderlikle açıklanamayacak olgulardır.
Şimdi hemen yukarıda liderliğin ötesinde olarak sıraladığımız değişkenler bağlamında parlamenter ve başkanlık rejimlerini ülkeler çerçevesinde karşılaştırma yapıp bir değerlendirmeye sahip olalım.
En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. Sonra yine tekrar ederiz: “İnsani gelişmişlik, refah seviyesi, toplumsal gelişmişlik, yönetişim düzeyi, eğitim düzeyi, sağlık sektörü gelişmişliği, bireysel özgürlük, sosyal öğrenme, güvenlik, hukukun üstünlüğü, demokratik gelişmişlik, yolsuzluğa direnç, basın özgürlüğü” gibi kriterlerin olduğu ülkelerin yüzde 90’ından fazlası parlamenter sistemle yönetilmektedir.
Başarı sıralamasının son sıralarında yer alan Orta ve Güney Afrika ülkelerinin yüzde 90’ı başkanlıkla yönetilmektedir. Dünya başarı sıralamasının ilk 10’unda yer alan Avrupa ülkelerinin %70’i parlamenter sistemle yönetilmektedir. Sadece 6’sı başkanlık rejimiyle yönetilmektedir. G8’de 1, G20’de sadece 6 ülke başkanlıkla yönetilmektedir.
Gerçekler ve olgular, genel kriterler, ölçü alındığında başarılı ülkeler parlamenter sistemle yönetilmektedir. Başarısızlar da ABD Başkanlık Rejimi hariç, başkanlıkla yönetilmektedir.
Şimdi bu genel yargımızı mikro ölçütler-kriterler ışığında yeniden kanıtlayalım, gerekçelendirelim.
“Hukukun üstünlüğü” esas alındığında en iyi 10 ülkeden 8’i parlamenter sistemle yönetilmektedir. İlk 10’da başkanlıkla yönetilen ülke yoktur.
Hukukun üstünlüğü bakımından son 10’da yer alan ülkelerden 7’si başkanlıkla yönetilmektedir.
Demokratik gelişmişlik indeksinde ilk 10 ülkeden 8’i parlamenter sistemle yönetilmektedir. Son 10’daki 7’si başkanlıkla yönetilmektedir.
Bireysel özgürlük indeksine göre ilk 10’da yer alan ülkelerin 9’u parlamenter sistemle yönetilmektedir.
Ekonomik gelişmişlik endeksine göre ilk 10 ülkeden 6’sı parlamenter sistemle yönetilirken; en başarısız 10 ülkeden 9’u başkanlıkla yönetilmektedir. Sözgelimi sürdürülebilir ihracatı 2 trilyon dolar olan Almanya parlamenter sistemle yönetilmektedir. Fransa, İtalya, İngiltere -monarşik olsalar da parlamenter sistemdir.
Refah endeksine göre en başarılı 10 ülkeden 6’sı parlamenter sistemle, 1’i başkanlık rejimiyle yönetilmektedir. Refah seviyesinin son 10’unda yer alan ülkelerin 10’u da başkanlıkla yönetilmektedir.
Eğitim endeksi ve insani gelişmişlik endeksine göre ilk 10 ülkenin 8’i parlamenter sistemle yönetilirken; son 10’daki ülkelerin 8’i başkanlıkla yönetilmektedir.
İyi yönetim endeksine göre ilk 10’un 8’i parlamenter sistem iken, son 10’daki 9 ülke başkanlık rejimiyle yönetilmektedir.
Açık bir şekilde görülmektedir ki, makro ölçütler bakımından, mikro-somut ölçütler bakımından da mutluluk getiren ve umut taşıyan rejim; cumhuriyetçi parlamenter sistemdir.
Şimdi biraz Türkiye özelini değerlendirelim:
1923’ten itibaren cumhuriyet rejimi içerisinde parlamenter sistemle yönetilen ülkemizin önemli kazanımları bulunmaktadır. Ayrıca, parlamenter sisteme monarşik rejim döneminde, Osmanlı’da 1876 yılında I. Meşrutiyet’in ilanıyla geçilmiştir.
Laik eğitim sistemi, hukuk, üniversiteler, üniter yapı, özel sektör, KİT’ler, yerel yönetimler aracılığıyla ülkemiz idealize edilen bir konumda olmamakla birlikte önceki dönemlerle karşılaştırıldığında olumlu bir konumdadır. Önemli olan bir sistemin geçireceği uzun bir evrimdir, gelenektir. Demokrasi, özgürlük, zenginlik ve kültür üretmesidir. Parlamenter cumhuriyeti sıfırlanması halinde başkanlık rejiminin mucizeler yaratacağını sanmak çok büyük yanılgıdır ve saflıktır.
Türkiye Cumhuriyeti parlamenter sisteminin, 2 başlı olduğundan hareketle kritik edildiğini gözlemlemekteyiz.
Evet Türkiye Cumhuriyeti parlamenter sistemi 2 başlıdır. Yürütme başbakan, bakanlar kurulu ve cumhurbaşkanındadır. Kimi zaman bu iki başlılığın çelişkiler ve krizler yarattığı da vakadır, gerçekliktir.
Ancak hemen belirtelim ki, “2 başlılık” her zaman kötü-negatif değerlendirilecek bir unsur değildir. Parlamenter sistem için Cumhurbaşkanı tüm halkın lideri, başbakan ise hükümetin başıdır. Dolayısıyla, her zaman tüm toplumu gözetmeyen keskinlik içeren kararlar alabilir, atamalar yapabilir başbakan. Ona fren yapacak olan yürütmeyi paylaşan cumhurbaşkanıdır. Başbakanın ve hükümetin her gönderdiğini onaylayan mutlak uzlaşı içerisinde çalışan cumhurbaşkanı uzun süreçte olumsuzluklara neden olabilir. Önemli olan gerektiğinde anlaşmazlık çıkmasıdır ve yeniden uzlaşının tesisidir.
Bu bağlamda parlamenter sistemdeki 2 başlılık, anlamlı ve doğru bir düzenlemedir.
Ülkemizdeki cumhurbaşkanı –hükümetler etkileşiminde çelişkiler de her zaman yaşanmıştır.
Atatürk ile İnönü de çelişki yaşamıştır, İnönü ile başkanları da, Adnan Menderes de Bayar’la çelişki yaşamıştır, Gürsel ile Demirel de. Fahri Korutürk ile Demirel de çelişki yaşamıştır, Özal’la Evren de, Özal’la Demirel de. Demirel ile Çiller de, Ecevit ile Ahmet Necdet Sezer de. Sezer ile Erdoğan da, hatta Gül ile Erdoğan da çelişkiler yaşamıştır. Bu anlaşmazlıklarda gereksiz olanları olmakla beraber, bazıları ülke demokrasisinin yararına çelişkiler olarak da kayda girmişlerdir. Ayrıca hep olumlu özelliği diye vurgulanan başkanlıktaki denge kontrol, Parlamenter sistemin doğasında vardır.
Dolayısıyla hükümetin başı başbakan, devletin, tüm ülkenin başı cumhurbaşkanıdır. Paylaşım iyidir, denge ve kontrol sistemidir.
Başkanlık sistemi sadece ve sadece ABD’de başarılıdır.
Yaptığımız saha araştırmasında bu teyid edilmektedir.
ABD Başkanlık Rejiminde kuvvetler ayrılığı çok güçlüdür. Başkan, Başkan yardımcısı ve bakanlar yürütme konularında yetkilidirler.
Kongre iki kanatlıdır. Senatoda her eyaletten 2 temsilci olmak üzere 100 senatör vardır. Temsilciler Meclisi’nin 435 üyesi eyaletlerin nüfus yoğunluğuna göre seçilmektir.
Başkan yürütmede, dış ilişkilerde baskın bir öğe olmakla birlikte yargı sistemi, kurumsal yapı, özel sektör, STK’lar, çoğulculuk, bilinçli vatandaşlar, güçlü yerel yöneticiler, kuvvetler ayrılığı, medya başkanı da, yönetim ekibini de sınırlandırmaktadır.
ABD’yi ABD yapan unsur sadece başkan değildir. 3. sektör STK’lardır, 4. Kuvvet medyadır, 16 trilyon dolarlık GSYİH ile özel sektördür. Güçlü silah sanayidir Başkan kadar güçlü medya vardır, STK’lar vardır, özel sektör vardır, bilim adamları vardır, başkan ve politikacılara gerektiğinde meydan okuyacak korkusuz ve hukukun koruduğu ABD’lilerdir. Yanı sıra, ABD’de mevcut başkan kadar güçlü diğer alanlardan da karizmatik liderler de gündem alabilmektedirler.
ABD Başkanı diktatör değildir, her şey bildiğini düşünmez, konuşma yaptığında bütün Tv kanalları canlı yayına bağlanmak zorunda değildir. Gazetecileri talimatlarıyla tutuklatamaz ABD’nin kurucu önderlerini hakarete varan sözler söyleyemez. Sistemi değiştirmeye geriye götürmeye teşebbüs edemez. Medyayı, özel sektörü dizayn etmeye kalkamaz. İstihdam ve değer üreten işletmelere kayyum atayamaz. Sivrilen, isim yapan, popülerleşen STK temsilcilerinden, iş adamlarından, siyasetçilerden rahatsız olup baskı kuramaz.
Sonuç şudur:
Türkiye’de başkanlık rejimine geçiş bir felakettir. 150 yıl geriye gitmektir. Demokrasiyi yok etmektir. Cehalete alkış tutmaktır. Zenginliği yok etmektir.
Hiçbir sistem mükemmel doğamaz, zaman ister, sabır ister, emek ister ve iyileştirme ister. Dolayısıyla, başkanlık rejiminin fayda üretmesi düşünülemez. Kalkınmayı hızlandıracağı söylemiyle baskıcı-otoriter bir rejime geçiş hedeflendiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti son 15 yılda tahrip edildiyse de hala Laik, Demokratik ve Hukuk Devletidir.
Türkiye Cumhuriyeti, parlamenter sisteme uygun bir ülkedir. Evrimini sürdürerek mükemmele yolculuğunu sürdürmelidir.
CHP dışındaki partilerin tarihin ve gelecek kuşakların asla affetmeyeceği sorumsuzluklarına tanıklık ediyoruz. Halkımızın olası referandumda hassasiyetimizle paralel hareket ederek gelecek kuşaklarımızın hayrına olacak “HAYIR”a destek vereceklerine yönelik kanaatimiz tamdır.
Saygılarımızla;
CHP Kocaeli İl Başkanlığı