WTA (=dabilyu ti ey) İstanbul ayağını Serena kazandı. Rus - Amerikan çekişmesi şeklinde geçen bu maçın iki setini 6/4 ve 6/3 olarak alan Serena Williams Türkiye’den mutlu ayrılacak.
Maçta tribünler dolu idi. Televizyonda izlediklerimde sürekli İstanbul ismini görmem çok hoşuma gitti. Bu türden turnuvalar aslında 2020 için küçük kilometre taşlarıdır. Merak etmeyin bu maçlardan para kazanmak hayal. Şirketlere maçları verin derken ayrı para, yayınlayın derken ayrı para ödemek zorundasınız. Bunların kaynaklarını şu seçimler geçsin daha iyi şekilde açıklayacağım.
Bugün bir Türk olarak hangi ülkeye gitseniz, ‘nereden geliyorsunuz?’ sorusuna “Türkiye” diye cevapladığınızda karşıdan gelen ilk yer ismi “İstanbul” olmaktadır. İstanbul markadır, giderek marka değeri artmaktadır. Ama buna karşılık bizim oraya verdiğimizi sandığımız katkımız ve desteğimiz yeterli değildir.
Rüzgâr gibi geçen Londra Oyunları sonrasında yakalandığımız olimpiyat aşkı soğumaya başlamıştır. Çeşitli gruplarla yapılan toplantı sonuçları henüz benim elime geçmemiştir. Yayınlanmış ve bundan mahrum kalmışsam beni mazur görünüz. İlk fırsatta okuyup kendime düşen görevleri yerine getireceğimden kuşkunuz olmasın! Arada yeni planlara ilişkin değişik kesimlerden temsilcilerin katıldığı bir araya gelişlerin varlığını da biliyorum. Umuyorum toplantı tutanakları yayınlanır ve oradan da gerekli dersleri çıkarma fırsatım olur.
Bir iş yapmak ve başarmak için aslında elit sporcuların yaşamlarına kısaca göz atmak yeterlidir. Serena, çok iyi koşullarda tenis sporunu sürdürüyor olsa da yaşadıklarını ve yaptıklarını anlatsa durum çok farklı olacaktır. Sakatlıklar, antrenmanlar, turnuvalar, antrenörler, medya derken o kupaların arkasında gizlenmiş tanımlanması güç onlarca hikâye bulunmaktadır.
Tenis Federasyonunu tebrik ediyorum. Üzerlerine düşen görevleri fazlası ile yerine getirdiler. Ama öncesinde epeyce yoruldular. Açıkça ifade etmek istiyorum, bu faaliyetin gerçekleşmesinde en büyük pay Osman Tural ve Cengiz Durmuş’a aittir. Her ne kadar federasyon başkanı çok uğraşıyor deseler de bu yazdıklarıma lütfen itibar ediniz… Böyle yazmamın sebebini merak edenlerimiz olursa bizim raket sporları sempozyum notlarını incelemelerini öneririm.
Bu zamana kadar Cem Beşe, Cahit Yavuz, Metin Türedi, Hatice Beşe, Mete Yaylalı, Havva Türedi, İpek Şenoğlu, Marsel İlhan’ın anlattıklarından yola çıkınca Serena’nın bu işi nasıl yaptığını anlayabiliyorum. Başımı kaldırıp ileriye baktığımda tenisin önünde epeyce yol olduğu açık seçik görüyorum. Ama keyifle izlediğimiz bu maçlara kendi sporcularımızı koyamazsak memleketimizi artık ikna edemeyiz. Daha çok çalışmak gereklidir. Sistemli olmak ve plana inanmak zorunluluğunda birleşmek gereklidir.
WTA izlenimlerimi böyle değerlendiriyorum.