24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte; ülkemiz açısından, küresel kapitalist ekonomik sistemle entegrasyonun yolu açılmıştır. Özal, Demirel ve Ecevit dönemlerinde, entegrasyon sürecinde gel-gitler yaşanmıştır. 2002’den itibaren ise; AKP’nin mutlak iktidarı döneminde uygulanan kararlı politikalar ve yapılan yasal düzenlemeler sayesinde süreç, sisteme entegre olunarak sonlandırılmıştır.
Sistem, üye ülkeler arasında her türlü kısıtlamayı, serbest piyasa ve ticaret mantığı çerçevesinde yasaklamakta, finansal entegrasyonu öngörmekte, mali sistemin işleyişi ise kurallara bağlanmakta, tektipleştirilmektedir. Buna karşın, işgücünün serbest dolaşımına olanak tanınmamaktadır. Finansal sistemin küreselleşmesi bağlamında; sermayenin serbestçe dolaşımı, gelişmekte olan ülkelere ve özellikle ülkemize, sisteme adapte olmamızdan (1980’de) itibaren önemli zararlar vermektedir.
İç tasarrufların yetersizliği, yüksek büyüme oranlarını yakalayabilmek kaygısı, gelişmekte olan ülkeler gibi ülkemizin de yabancı sermayeye ihtiyaç duymasına ve kapılarını açmasına yol açmaktadır. Sistemin sağladığı güvence ve yüksek faiz politikası da sıcak paranın ülkemize yönelmesine neden olmaktadır. Ayrıca, resesyonu (durgunluğu) önleme, büyümeyi sağlama, işsizliği azaltma politikaları bağlamında, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler, genişlemeci politikalar izlemekte, bu küresel uygulamaların sonucu olarak, atıl kalan fonlar, cazip koşullar nedeniyle ülkemize yönelmektedir. Son program bağlamında; ABD Merkez Bankası (FED) ‘in piyasalara 600 milyar dolar enjekte etmesini ve edecek olmasını da ülkemize yönelik sıcak para tehdidi açısından bir risk olarak algılamak gerekmektedir.
Sıcak paranın yüksek faiz nedeniyle yöneldiği ülkelerde yerli paranın değer kazanıp yabancı paraların değer kaybı realitesi; uluslararası finans aktörleri için cazip ortam yaratmaktadır. Olayı ülkemiz açısından örneklemek için; 1 ABD Doları’nın 1.5 TL’ye eşit olduğunu ve bir yıl içinde hiç değişmediğini varsayarak, bir ABD’linin 100 dolarını TL’ye çevirerek, 150 TL’lık, bir yıl vadeli, yüzde 8 yıllık faizli bir mevduat hesabı açtırdığını düşünelim. Yıl sonunda 12 TL’lik (vergi stopajı yok) ile birlikte ana para 162 TL’ye yükselecektir. Sürekli sıcak para girişi nedeniyle, kurların asgariden aynı düzeyde seyrettiği gerçeği karşısında, söz konusu ABD’li vatandaşın 162 TL’yi, 1 USD=1.5 TL paritreden dolara çevirince, eline 108 dolar (kurların düştüğü oranda kazancın daha da artacağı olasıdır) geçecektir. ABD’de yıllık enflasyon yüzde 3 olduğuna göre, yatırımını ülkesinde değerlendiren vatandaşına göre, 105 dolarlık bir satın alma gücü avantajına sahip olmuş olacaktır. Anılan örnektende anlaşılacağı gibi, uluslar arası sermaye için en cazip yatırım şansı, gelişmekte olan ülkelerde bulunmaktadır. Bu olgu ise, özellikle ülkemiz açısından hem avantaj ve hem de önemli bir risk oluşturmaktadır.
Söz konusu saptamamızın en çarpıcı ve somut yansıması yeni açıklanan Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrek büyüme rakamlarının analizinde ortaya çıkmaktadır. İlgililerin yüzde 7’nin üzerinde büyümesini beklediği ekonomimizin ancak yüzde 5.5 oranında büyüyebilmiş olması, bir önceki satırda vurgu yaptığımız yanlış uygulamanın sonucudur. Verilerin değerlendirilmesinde; aşırı değerli TL’nin yaptığı tahribatın izleri görülmektedir. İthalattaki yüzde 16.9’luk artış ile ekonominin yüzde 4.5 küçülmesine neden olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu dönemde, ihracattaki artışına rağmen; birçok sanayicinin, eskiden girdilerinin büyük bölümünü yerli mallardan oluştururken, “değerli TL- düşük kur” nedeniyle ithalata yöneldiklerini gözden kaçırmamak gerekmektedir. Bu gelişmeler de ekonomimiz açısından karşılaşılan ve karşılaşılacak olan tehlikeyi işaret etmekte, ekonomi kurmaylarına sinyal vermektedir. Ayrıca, yıl sonu itibariyle 40 Milyar doları geçecek olan “Cari Açık”ın, sıcak paranın ülkeden ani çıkışı durumunda yaratacağı tahribat gözardı edilmemelidir.
Kabul etmek gerekirse, bugünkü dünya düzeninde; uygulanmakta olan mevcut kapitalist sisteme alternatif oluşturabilecek bir ekonomik model ortaya konmuş değildir. Ancak; mevcut sistem içinde kalarak bile olsa, daha bağımsız ve eleştirel bir duruş sergilemek mümkündür. Örneğin ülkeyi ne zaman terk edeceği ve terk ettiğinde nasıl bir tahribat yapacağı bilinmeyen sıcak para konusunda vergi uygulamasına yönelinerek, bu konuda politika değişikliği sinyali verilmeli, yerli sanayinin korunması konusunda kararlı bir duruş sergilenmelidir. İşsizlik sorununun çözümünü ise, bu politika değişikliğinde aranmalıdır.