Turan Kayıkçı
Turan Kayıkçı

Sıra Dışı Yaşamak

Yaklaşık kırk beş yıl önce görev yaptığım, Şanlıurfa İli Siverek ilçesi Şekerli Köyü’ndeki öğrencilerimden zaman zaman mektup almaktayım.

9 Eylül 2021 Saat: 21:07

Oralarda yaşam hala varsılların belirlediği kurallara göre sür gitmekte. Yıl 1978 öğretmenliğimin üçüncü yılı, köydeki çocuklar yarı aç, yarı çıplak. Ülkemizi, yolsuzluktan, talandan ve açlıktan kurtarmak için “alnımızda açık alınla bin çelenkle” yola çıkan Cumhuriyet’in Devrimci Öğretmenleriydik. Hamasi nutuklar atmaktansa bulunduğum köydeki çocuklara insanca davranma  yaklaşımı içindeydim, onlara neler kazandıracağımı düşünür dururdum.

          Hangi gün olduğunu anımsamıyorum. Bir evin kapısın çaldım rasgele, başı kefiyeli bir adam kapıyı açtı. Gözleri yangın yeriydi, evin içi ayaz soğuğu kadar kesici.

- Buyurun dedi. Ürkek bir sesle.

- Beni evinize kabul eder misiniz?

  Adam eşiyle Kürtçe bir şeyler konuştu. Kürtçe bilmediğim için konuşmalarını  anlayamadım. Yerdeki keçenin üzerine döşek serdiler.

- Buyur otur muallim bey dedi.

  Evde sekiz kişi yaşamaktaydı. Kapı açılınca susmayan bir çocuk vardı köşede, beni görünce sustu. Adamın kaşları sönmüş yanardağ gibi gözlerinin vadisine sarkmış, gözleri çakmak çakmaktı. Yelesinde küçük bir küreği andıran elleriyle ağır bir rençper duruşu… Birkaç inek, beş on koyun, iki üç dönümlük ekenek hepsi bu. Adam her akşam yenilmişliğini getiriyor eve. Kadın evinde işçi, her akşam yenilmişliğini getiriyor sofraya. Çocuklardan üç tanesi okula gidiyor.

- Diğerlerini okula göndermem dedi.

- Neden göndermiyorsun dedim.

- Vallah muallim bey, onlar inek ve davarları güdecekler.

  Neticede adam Nuh dedi peygamber demedi.

- Yaşam nasıl gidiyor dedim adama…

Adam güldü. Kaderin kollarına yaslanmış bir biçimde umutları kararmış, yaşama ile ölüm arasında gidip gelmekte hayatı. Tek gözlü bir evde toprak kerpiç duvarlar arasında, çok haneli vergileri bekliyor gözleri…

-   Muallim yemek yer misiniz?

- Teşekkür ederim.

  Bende yıllanmış anıları kalacak kahvelerini içmiş gibi iz bıraktı.

- Çocukların okulu nasıl gidiyor dedim.

      Bir babanın en çaresiz haline rastladım. Hangi baba, çocuğunun dağlar gibi güvendiği biri olmayı reddeder? Adam sormamla sanki  çöle düştü. Gözlerini duvara astı. Uzun ince fasulye çubuğuna benzeyen boynu büküldü, ardından.

-          Allah senden bin kere razı olsun muallim bey. Bu güne kadar kapımızı hiçbir devlet görevlisi açmadı. Bizi insan yerine koydunuz, size bir bardak çay içiremedik. Bizim yoksul olduğumuza bakmayın. Her şeyimizi gelen konuklarımızla paylaşırız.

-          Bak Mahmut, okula devam eden; Delil, Hicran ve Sakine’ye defterlerini ve kitaplarını ben alacağım. Önlüklülerini kitapçı arkadaşım Zülfikar alacak. Yeter ki sen kederlenme.

Mahmut ne diyeceğini şaşırdı. Adam sanki dünyayı bağışladım.

-          Muallim seni Allah mı gönderdi? Bugün evimize güneş doğdu. Çocuklar daha sevecen daha içli.

-          Mahmut, bundan sonra kendini yalnız hissetme. Ne işin olursa ben her türlü yardıma hazırım. Çocukların çok zeki onların okuması için elimden geleni yapacağımdan kuşkun olmasın.

Eşi Fatma konuşanlara kulak kesilerek; bir köşede sinmiş içli içli ağlıyordu. Bugün bu evde yaşanılan bir cenaze evinden farksızdı. Yoksulluğun alıp götürdüğü bu ve benzeri yaşantılara karşısında bir şeyler yapmanın çabası içindeydim.

         Evdeki yaşantılarına mahzun gözlerle baktım, içim yandı. Gözlerime biriken kahır damlalarını içime atarken,  ardından bir avuç umut, bir tutam gülüş bıraktım.

     Paslı rayların vagonuydu onlar, hiçbir yere gidemeyen, feodal ağalığın ve acımasız politikanın kurbanıydılar, sadece seçim gününde anımsanan. Ölüme tutsak, yaşama kaçak! Bana kapılarını açtılar ama yaşamın bütün kapıları onlara kapalı. Yoksulluğun mahcubiyeti altında ezildiler. İçimden insan olmanın ezikliğini yaşadım, bir göz evin dört duvarında. İçimden “eğer altı nüfusla tek odalı evde yaşamak buysa kahrolasınhayat” diyecektim gözyaşlarımı içime gömdüm diyemedim. Gençliğimin olanca yaşanmışlığını sırtıma alarak kaçarcasına evlerinden fırladım..  Yaşamın öteki yüzünde dar bir kapı, toprak ve gökyüzü arasında insanlığı hala hasret yüzleri. Feodal ağaların iki dudağı arasında yaşam ezgileri gidip gelirken, onlara kapıyı kim ve nasıl açacak bekler dururlar. Gökyüzünde yıldızların yanıp sönmesi gibi…

 

 

 

 

Kocaeli Haberci Tavsiye Formu

Bu Yazıyı Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız

Yazarın Diğer Yazıları

Bilinç ve Sorgulama14 Kasım 2024 Saat: 21:41
İnsanlar ikili bir dünyayı iç içe yaşaralar. Biri içe dönük, öbürü dışa dönük
ikiyüzlü bir dünya.
Bir Ağacın Gölgesinde5 Kasım 2024 Saat: 22:06
Bir ağacın gölgesinde adam felsefe kitabı okuyordu. Ağaçtan sorduğu sorular üstüne sorular adamın kafasını karıştırdı.
Başka türlü bir yer20 Ekim 2024 Saat: 21:47
aşam dünyamızda hüzünler, sevinçler, acılar, trajedilerin eksik olmadığı gün yok. Yaşamın bir parçası olmuş bu duygular.
Ülkemizde eğitimin hali pürmelali20 Eylül 2024 Saat: 13:11
9 Eylül 2024 Pazartesi günü ülkemizde anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki okullar 2024-2025 Eğitim ve Öğretim yılına başladı.
Acı Utandı4 Eylül 2024 Saat: 21:20
Çok düşündüm. Bu yazının başlığını ne koymalıyım diye, acının dahi utandığı coğrafya olan Filistin’de “Acı Utandı” daha uydun geldi bana.
Tüm Yazıları
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat