Önemli bir gün; 24.Kasım. Öğretmenler günü. Bir meslek grubunun kutlanan bir günü olması çok güzel bir şey.
Mesleğin önemini ortaya koyuyor.
Öğretmenlik konu edildiğinde, aklıma hemen Anadolu’da, o uzak dağ köylerinde çalışan ilkokul öğretmenleri gelir. Yolu olmayan, kimselerin uğramadığı, günlük gazetenin gitmediği, elektriksiz, su şebekesinden yoksun, karlar yağdığında en yakın ilçe ile zaten çok kıt olan ilişkisi tamamen kaybolan köyler.
Ben meslek icabı böyle yerleri ve oralarda çalışan öğretmenlerin yaşamını iyi bilenlerdenim. Yıllar sonrasında, olumlu yönde değişimlere karşın oralarda yaşam yine de zordur. Görev gereği orman arazilerinde çalışırken fırsat bulduğumda yakın köylere gider, oradaki ilkokullara mutlaka uğrardım. Öğretmenlik mesleğine saygımdan ve sevgimden dolayı bunu adeta görev bilirdim.
Yıl 1972. Yürürlükteki bir kanun gereği o yıllarda Orman İşletme Müdürlükleri, orman köylülerine, camilerini, evlerini, ahır ve samanlıklarını yapsın veya onarsın diye –aklımda kaldığına göre normalin onda biri fiyatına- tomruk satardı. İhtiyacı olana kaç metreküp tahsis edileceğini köylere giderek orman mühendisleri yerinde belirlerdi. Koyulhisar’da çalışırken, bu nedenle Kelkit vadisinde yer alan, oldukça büyük, çevre köylere göre kalkınmış bir köye gittim. Ama önce öğretmenleri, onların yaşam şartlarını görmeliydim! Evli çift öğretmenin kaldığı lojmanın dışında iki öğretmenin oturduğu evin halini (ev demek için şahit gerekiyordu!) görünce çok şaşırdım. Köy meydanında beni bekleyen köylülerin yanına döndüğümde;
“Ben öğretmenine bu kadar kayıtsız kalan köylülere bir metre küp bile tomruk tahsisi yapmam. Beni istediğiniz yere şikayet edebilirsiniz” dedim ve onların şaşkın bakışları içinde bir tek kişiye bile tahsiste bulunmadan oradan ayrıldım.
Bu davranışımın elbette hiçbir kanuni gerekçesi yoktu. Ama ben, Anadolu’nun bir yerlerinde, köyün bayan öğretmeni at sırtında bir başka yere giderken, on-yirmi metre gerisinde, eli tüfekli bir atlının koruma olarak onu takip ettiğini defalarca görenlerdenim. Bu nedenle o köydeki iki bekar erkek öğretmenin barınma şartlarından çok kötü etkilenmiş ve hiçbir hukuki dayanağı olmayan yanlış bir davranışta bulunmuştum. Çok ilginçtir; tek bir köylü vatandaş bile beni İşletme Müdürlüğüne şikayet etmemişti. Sanki beni haklı bulmuşlardı.
Aynı yılın bahar ayları ; O günü hiç unutamam. Arazideki işim bitince diğer iki mühendis arkadaşın bir çalışması için Mesudiye ilçesine yakın bir köye gittik. Huyum ya!…ilk defa gittiğim bu köye vardığımızda onlara, işleri bitince beni okuldan almalarını söyledim. Amacım öğretmenleri ziyaret etmek. Öğrencilerin okulda olmadığı bir saatte, köyün hemen kıyısında olan okul binasının giriş kapısına elimi uzattığım anda kapı açıldı ve çok şirin, genç bir bayanla karşılaştım. Ben o anda, işletmenin resmi arabasından okul bahçesinde inerken beni görüp kapıyı açtığını zannettim. Beni içeri buyur etti ve bir sınıfa yönelerek okul ve öğrenciler hakkında bilgiler verdi. Köyün eğitim hayatından, okulun noksanlarından bahsetti. Beni bilgilendirirken davranışları ve akıcı konuşmasından mesleğini çok sevdiği anlaşılıyordu. Okul ve öğrencileri hakkında duygu yüklü açıklaması bitince ben orman mühendisi olduğumu, buraya diğer mühendis arkadaşlarımın bir arazi çalışması nedeniyle geldiğimi söyledim. Bunu duyunca büyük bir şaşkınlık yaşadı. Çünkü beni, o günlerde geleceğini öğrendiği müfettiş zannetmişti. Bu yanlışından olumsuz olarak hiç etkilenmediğini aksettirecek şekilde davrandı ve arkadaşlarımı çay içerek beklememizi önerdi. Bir saat kadar sınıfın birinde sıraların üstünde oturduk. Orada bana çay ve kendi yaptığı börekten ikram etti. (Anladığım kadarıyla okulun arka kapısından irtibatlı bir lojmanda oturuyordu). Köydeki yaşantısını ve öğrencilerini anlattı. Bu arada Sivaslı olduğunu, babasının berber olduğunu söyledi. Arkadaşlar beni almaya geldiğinde onları da çay içmeye davet etti ve bizleri içtenlikle uğurladı.
O öğretmenin ve o köyün ismini hatırlayamıyorum. Bir daha oraya gitmem de kısmet olmadı. Aradan tam 45 sene geçti. Ama bu hoş olayı, benim gibi onun da yakınlarına defalarca anlattığından eminim. Okulunu gezdirirken yaptığı düzgün ve akıcı açıklamalardan onun tam bir idealist öğretmen olduğunu hemen anlamıştım. Şimdi onun okuttuğu çocukların kendisi gibi idealist ve çalışkan birer insan olduklarından hiç şüphe etmiyorum. Çünkü onun o son derece saygın, dürüst ve insancıl yapısının öğrencilerine kesinlikle aksetmiş olduğuna inanıyorum.
Sevgili öğretmenim...artık altmışlı yaşlarda olmalısın. İnşallah sağsın ve sağlıklı bir yaşam sürmektesin. Sen benim için “ilkokul öğretmenliği” konumunda, “24 Kasım” ların en güzel ve unutulmaz bir simgesisin. Sana en içten saygı, sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
Necdet Güler’in 25.Kasım.2017 tarihli Kocaeli Gazetesinde yayınlanmış, ilkokul öğretmenlerine sevgi ve saygı yazısı