Görünen o ki, herkes siyasete soyunmuş. Siyaset herkesin hakkı ama her bürokrat kendi işini bırakıp başka cepheye geçmeye kalkarsa bunun sonu nereye varacak?
Yazmama gerek yok, spor teşkilatının büyük bir kısmı milletvekili olmak için aday adayı oldular. Hepsinin yolu açık olsun. Ama sporda, spor yönetiminde cevaplanması gereken o kadar çok soru var ki, bunları kim karşılayacak?
Olimpik hazırlık merkezlerinin neredeyse tümü yüksek yıldızlı oteller olarak karşımıza çıkıyor. Antrenman alanlarının bazıları iyi ama çoğu beklenen özellikleri taşımıyor. Bu iş için çalıştırılan antrenörlerin büyük kısmı yeterli değil. Akademik koordinatörlerin ne yaptığı belli değil. Çoğu, antrenman alanlarına uğramıyor bile. Bazıları var ki, kendisinin hiç aranmadığını söylüyor.
2020 için net değerlendirmeleri okuyamadık. Başarısızlığımızı çabuk unutuyoruz. Neden 2020 yaz olimpiyat oyunlarını alamadık? Ya da bize vermediler? Bir TMOK üyesi olarak bu soruyu kendime de soruyorum?
Geçen gün, olimpik dünyada neler oluyor diye baktım. Thomas Bach, dolayısıyla IOC’nin patron olan bu eski eskrim sporcusu, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı olarak Toyota ile 2024 için TOP anlaşmasını yapmış. “TOP” sözcüğünü maçlar için kullanılan bir malzeme gibi anlamayın lütfen! Bu firma IOC’ye, dolayısıyla Olimpiyat Oyunlarının 2024’deki organizasyonu için en yüksek değerde katkıda bulunan ilk 10 şirket arasına girdiğini anlatıyor.
Biz 2016 için hazırlıklar yapıyoruz. Bizim sponsorumuz/sponsorlarımız kim? Bilenimiz var mı? Her zaman olduğu gibi sırtımızı hep devlete mi dayayacağız? Bu arada Spor Teşkilatı ile (Spor Genel Müdürlüğü mü denilmeli acaba?) TMOK arasındaki öteden beri gelen çatışmayı yazmadan geçmeyeceğim. Parayı verenin düdüğü çalmadığı ilişkidir bu. Bunun ne olduğunu merak edenlerimiz ilgili kurumların halkla ilişkiler bürolarını arayabilirler.
2016’yı pas geçmek gerekir. Devşirme sporcularla madalya arayışına çıkanların bunun büyük bir hayal ama gerçekleşmesi zor bir hayal olduğunu bilmelidirler. Olimpiyatta altın madalya alana 1 milyon lira vermek yerine, altın madalya alan bir sporcuya bu ülkede istediği Üniversite’de istediği Fakültede okuma hakkının verileceğini açıklayın. Bakın neler oluyor ondan sonra.
Başka bir konu: 10 defa milli olanı, hangi okulu bitirise bitirsin devlet memuru olarak atamasını yapıyoruz. Gereksiz milli yapılanların isimleri ve atandıkları yerler açıklanmalıdır. Millilik son derecede kötü kullanılmaktadır. Milli sporcu olup spor bölümlerinde canla başla çalışanları ayrı tutuyorum.
Bir de şirket üzerinden yapılan alımlarla spor teşkilatına kazandırılan uzmanlara dikkatinizi çekmek istiyorum: Bunlar 11 ay maaş alırlar. 1 ayı nereye gider bilinmiyor. Işık hızı ile ikinci kademe antrenör lisansı alabilenler hemen bu pozisyonlara yerleştiriliyorlar. O zaman Üniversitelerin antrenör bölümlerinde 4 yıl okumaya gerek var mı? Bu çelişki ortadan kaldırılmalıdır.
TOHM sisteminde antrenörlük yapanların antrenörlük lisansları kontrol edilmelidir. Henüz bir yıllık ve yardımcı antrenör statüsünde olanlar, kulüplerde hiç çalışmamış, hiçbir tecrübesi olmayan antrenörler hangi olimpik sporcuyu yetiştirecekler?
Artık seçimleri bekliyoruz. Umarız dinamik, bilgili, sporu bilen, spordaki o müthiş ışığı algılayabilecek bir bakan göreve gelir.
Bir sözüm de Üniversitelere: Rutinlere bağlanıp kalmışız. Aslında rutinleri yapmak çok kolay değildir ama dünya değişiyor. Hem de hızlı şekilde.. Bu değişime ve dönüşüme adapte olacak spor eğiticilerini yetiştirmek için programlarınızı lütfen gözden geçirin.
Yerel yönetimlerin sporla ilişkisini bir sonraki yazımda ele alacağım. Oralarda yüksek performanslı işleri çıkarmak mümkün. Ancak doğru insan kaynakları, belirgin hedefler ve optimal planlamalar ortaya konulabilirse..
İyi haftalar…