Yunanistan’da yapılan genel seçimler sonucu; “Sosyalist, Feminist ve Çevreci” politik tercihini öne çıkaran, çok sayıda sol grupların birlikteliğinden oluşan SYRİZA partisi,
“UMUT İÇİN BİR YOL AÇIYORUZ” sloganı ile iktidar olmuş, ortaya çıkan siyasi tabloyu, dünya genelinde olumlu veya olumsuz yönde tartışılır kılmıştır.
2008 yılında yaşanan küresel finansal krizin yıkıcı sonuçları daha ziyade AB ülkelerinde yaşanmaya başlanmış, kamuoyunda en görünür ve medyatik kurbanlardan biri Yunanistan olmuştur. Avrupa ülkelerinin bir kısmında da (İspanya, Polonya, Macaristan v.s.) benzer sıkıntılar yaşanmaya başlanmıştır. ABD, FED (ABD Merkez Bankası)’in parasal genişleme politikası sayesinde, krizden çıkmayı ve ekonomik büyümeyi kısmen sağlamayı başarmıştır.
Kriz sonucu iflas noktasına sürüklenen Yunanistan’ın krizden kurtarılması için; Trokya (AB, Avrupa Merkez Bankası ve İMF) olarak tanımlanan üçlü grubun, 240 Milyar Euro’luk bir kredi imkanını, “özelleştirme, işten çıkarma, çalışan ve emeklilerin gelirlerinin azaltılma” koşullarının yerine getirilmesi şartına bağlamıştır. Netice itibariyle, mevcut borçlarının bir bölümünün silinmesi, geri kalan borç bakiyesinin ise yeniden yapılandırılması sağlanmıştır. Bu şekilde Yunanistan’ın 320 Milyar Euro’ya ulaşan dış borcu, GSYİH’nın % 175’ine ulaşmıştır.
Kemer sıkma politikaları ve giderek artan işsizlik Yunan halkının canını fena yakmaya başlamıştır. Ortaya çıkan tepkiler, sıklıkla yapılan seçimlerde kendini belli etmeye başlamıştır. Nihayetinde, Ocak ayında yapılan seçimlerde; halka değen ve umut aşılayan bir ekonomik programla seçmenin karşısına çıkan, “Radikal sol” söylemi ile prim yapan Syriza’nın genç lideri Aleksis ÇİPRAS düzen partileri, merkez sağ, sol’u alt ederek, ülkeyi yönetme erkini ele geçirmiştir.
Syriza’nın seçim kazanan ekonomik programına göz attığımızda ise öncelikle özelleştirmelerin sonlandırılacağı, düşük gelirli 300 bin aileye bedava elektrik verileceği, yemek ve kira yardımı yapılacağı, emeklilere her yıl ek bir maaş ikramiye hakkı tanınacağı, işsizlere ücretsiz sağlık hizmet ve ilaç yardımı yapılacağı, ulaşım imkanı sağlanacağı, ısıtma için kullanılan yakıttan alınan tüketim vergisinin düşürüleceği, asgari ücretin artırılacağı, AB ve Euro bölgesi içinde kalınarak, borçların yeniden yapılandırılacağı, ayrıca, ilave harcamalardan ortaya çıkacak gider karşılığının, 12 Bin Euro’nun üzerindeki gelirlerden artan oranlı vergi alınarak kompanse edileceği , gider-gelir denkliğinin sağlanacağı deklere ve taahhüt edilmiştir.
Çok az farkla mutlak çoğunluğu kaçıran Çiprasın; yemin töreninde dini ritüellere yer vermemesi, özelleştirmeleri derhal durdurması, kamuya ait makam araçlarını satışa çıkarması, ülke borcunun makul ve adil bir programla ödeme taahhütdünde bulunması, farklı bir lider olduğu imajını teyit etmiştir. Ancak aşırı milliyetçi bir parti ile iktidar olması, anılan partinin koalisyonda yer alan bakanının Kardak adasına çelenk bırakması şık olmamış, iki ülkenin ekonomilerine büyük yük getiren ve sol jargonun barış imajını zedeleyen silahlanma maliyetini düşürme projesine gölge düşürmüştür.
Syriza’nın bu denli dünyada ve ülkemizde tartışılır kılmasının nedeni; küresel sistem içinde; neo-liberal politikalara karşı çıkış ile birlikte, “Yeni Bir Dünya Düzeni” umudunu yeşertmesi olmuştur. Uluslararası finans çevrelerinin kurduğu oyun düzeninde, kontrolsüz serbest piyasa ortamında, çalışanlar korunaksız kalmış, özelleştirmeler kanalıyla topluma ait değerler kişilere aktarılmış, şeffaflık, hesap verirlilik ilkeleri yok edilmiş, ülkeler bazında ve dünya genelinde adaletsiz gelir dağılımına, bölgeler ve ülkelerarası gelişmişlik farkına neden olmuştur.
Yunanistan seçimlerinden sonra; ülkemizdeki tüm partiler Syriza’nın başarısını sahiplenmiş, oluşumdan kendileri lehine pay çıkarmaya çalışmışlardır. Oysa ki; söz konusu hareketin öncelikle özünün kavranması, bu doğrultuda yönetsel, programsal bir yapılanmaya gidilmesi gerekliliği bilinçli veya bilinçsiz olarak gözardı edilmiştir. Bu hareketin Türkiye’deki karşılığını, “gezi olayları” nın ruhu oluşturmuş; özgülükçü, demokrat, birlikte var olma ideali, yaşanabilir bir dünya özlemi, adil ve eşitlikçi bir ekonomik sistem arayışı ve gençlik hareketi olarak kendini var etmiş, umut olma iddiasını sahiplenmiştir.
Şuan için böylesine bir düşünce sistematiğini oluşturan bir siyasi parti ve hareket maalesef henüz ortaya çıkamamıştır. Öncelikle kendini solda tanımlayan kurumların ciddi, uygulanabilir, sistem karşıtı bir somut program çerçevesinde bir araya gelmesi gerekmektedir. Rejim tartışmalarının ağırlık kazandığı seçim öncesinde, böyle bir birlikteliğin uygulamasının zorluğu ortadadır. Bu nedenle CHP, HDP ve Sol gruplar arasında dayanışma ve işbirliğinin gündeme taşınması, seçim ittifakına gidilmesi gerektiğini düşünmekteyim.
Saygılarımla