Dünya üretim ve paylaşım konusunda, avcılıktan başlayarak bugünkü üretim ilişkilerine gelene kadar birçok evrelerden geçti.
Bugünkü sanayi üretiminde, üç temel unsur bulunmaktadır.
Emek-sermaye ve doğal kaynaklar. Girişimcinin sayılması da gerekse de sermaye unsuru ile birlikte değerlendirmek mümkündür.
Sanayi üretiminin gerçekleşmesi için bu üç unsurun bir araya gelmesi gerekir.
Temel sorun bu unsuların ortaya çıkardığı üretimden, sermaye ve emek hangi oranda pay alacağıdır.
Çağımızda toplumsal kavgaların nedenini oluşturan sebep budur.
Ekonomik sistemde sermayenin gücü daha ağır bastığından emeğin hak kaybı yaşadığı gerçektir.
Çalışanlar 1850 yıllarından bugüne hak kayıplarını önlemek adına mücadele etmişler ve büyük bedeller ödemişlerdir. 1 Mayıs işçi Bayramı ve sendikalar gibi haklar bu bedeller karşılığında kazanılmıştır.
İkinci dünya Savaşı’ndan sonra, dünyada oluşan doğu ve batı bloku işçiler adına olumlu gelişmiştir. Hak aramada aracı olan sendikalaşmanın arttığı ve üretimden alınan payların çoğaldığı gözlenmiştir.
1991 Sovyet blokunun çökmesiyle çalışanların haklarında ve örgütlenme yapılarında önemli çöküşler olmuştur.
Örneğin, 1990 ve öncesinde ABD de%15 olan sendikalaşma oranı% 10, İngiltere’de% 30 dan %23, Avusturya’da% 40 tan %13 e düşmüştür. Bu düşüşler bütün batı ülkelerinde gözlenmiştir.
Sadece İskandinav ülkelerinde durum fazla değişmemiştir. Bugün dahi Norveç’te %49, İsveçte %65, Danimarka'da%67 ve Finlandiya’da %60 düzeyindedir.
Çok açık görünüyor ki, Batı’nın 1991 yılında Sovyetleri yok etmesinin faturasını çalışanlar ödemiştir.
Ülkemizdeki duruma gelince;
Sendikalı işçi sayısı toplam 2023 verilerine göre 2.284.000 kişidir. Bunun 230 000 disk üyesi olup, kalanı Türk- iş ve hak – iş e bağlıdır.
Disk dışındaki sendikaların ne kadar emek savunucusu olduğunun değerlendirilmesini sizlere bırakıyorum. En çok üyesi olan Türk iş başkanının bir asgari ücret tespit Komisyonu’ndaki işverenden daha çok işverence tavrını gördükten sonra kanaatimde yanıldığımı sanmıyorum.
Toplam çalışan sayısını gerçek sendikacılık sayısına oranladığımızda sendikalı çalışanın %2 lerde olduğu görülmektedir.
Çalışanlardaki olumsuz verileri gördükçe buna da çok şaşırmak mümkün değil.
Asgari ücret açlık sınırının yarısı durumunda. 2012-2022 yılları arasında iş kazalarında artış oranının %686 olduğu görülmektedir. Yılda ortalama 1.800 civarında işçi iş kazaları nedeniyle hayatını kaybetmektedir. İş kazaları 28 Avrupa ülkesi ortalaması 100 binde 2 iken, biz de 100 binde 9 olarak gerçekleşmiştir. 4 katından bile fazla.
Çalışanların durumu bu kadar olumsuz seyrederken, 1 Mayıs işçi Bayramı’nın nerede kutlanacağı tartışmalarının yaşanıyor olması doğru değildir.
Kutlamaların Taksim Meydanı’nda olması veya olmamasının bu sorunların çözümünde hiçbir etkisi olmaz.
Bir mayısta gündemin Taksim Meydanı mı olmalı, yoksa yukarıda saydığım olumsuzlukların dile getirildiği ve mücadelesinin verildiği bir gün mü olmalı?
Bence Taksim Meydanı inatlaşmasının birilerinin işine geldiği kanaatindeyim. Çünkü gerçek sorunların tartışılması ve bu konuda mücadele yapılması istenilmemektedir.
1 Mayıs larda çalışanların hakları, sendikaların gerçek işlevlerini yitirdikleri, iş sağlığı ve güvenliğinin dayanılmaz boyutlara geldiği konuları öncelikli olarak sempozyumlarda toplantılarda dile getirilmesi gerekmektedir.
İnanıyorum ki bu belirtilen alanlarda mesafeler alındığında Taksim Meydanı kendiliğinden açılacaktır.