Son yıllarda, Donald Trump’ın dış politika yaklaşımının en çok konuşulan yönlerinden biri Türkiye’ye yönelik tavrında gözlemlenebilir.
ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde bazen dostça, bazen mesafeli, bazen de oldukça sert mesajlar veren Trump, açıklamalarıyla Türkiye’nin jeopolitik duruşunu ve uluslararası alandaki stratejik konumunu da etkileyen bir figür haline geldi. Bu yazıda, Trump’ın Türkiye’ye dair bazı kritik açıklamalarını ve bu açıklamaların arka planını değerlendireceğiz.
Trump döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinde en çok tartışılan konulardan biri, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması oldu. Trump bu konuda, Türkiye’yi NATO çerçevesinde bir "müttefik" olarak tanımlamakla birlikte, sert bir uyarıda bulunarak yaptırımların gündeme geleceğini belirtti. Trump’ın bu konudaki açıklamaları genelde "ABD’nin güvenlik çıkarlarını tehdit eden bir hamle" söylemine dayanıyordu ve bu durum Türkiye’yi yalnızlaştırmakla sonuçlandı. Bu açıklamalar Türkiye'nin ABD’ye olan bağımlılığını sorgulaması ve alternatif arayışlarına yönelmesine sebep oldu.
Trump’ın Türkiye’ye yönelik en sert açıklamalarından bazıları Suriye bağlamında, özellikle de Türkiye’nin Suriye’deki Kürt unsurlara yönelik operasyonları sırasında geldi. Trump’ın Türkiye’yi “ekonomik olarak mahvetme” tehdidi, Türk kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Türkiye’nin, sınır güvenliğini sağlama amacıyla gerçekleştirdiği harekâtlar hakkında ABD yönetiminden gelen bu tür açıklamalar, ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir soğukluk yarattı. Trump, bir yandan Suriye’den Amerikan askerlerini çekme kararını savunurken, diğer yandan Türkiye’nin bölgedeki adımlarına sert tepki göstererek karmaşık bir duruş sergiledi.
Trump, Türkiye’nin Suriye’deki faaliyetlerini eleştirdiği süreçte ekonomiye dair tehditleri sıkça dile getirdi. Türkiye’yi ekonomik yaptırımlarla tehdit etmek, Trump’ın klasik dış politika yöntemlerinden biri olarak öne çıktı. Özellikle Halkbank davası bağlamında Türkiye’ye yönelik yaptırımların artması ihtimali üzerine yapılan açıklamalar, Türkiye-ABD ticaret ilişkilerine de yansıdı. Trump’ın Türkiye’yi “mahvetme” söylemi, ekonomik alanda karşılıklı iş birliğini zorlaştırırken, Türk lirasının değer kaybı sürecini tetikleyen unsurlardan biri olarak değerlendirilebilir.
Trump, görevi süresince Ortadoğu politikasını yeniden şekillendirmeye çalışırken, Türkiye’nin bölgedeki rolüne de defalarca atıfta bulundu. Türkiye’nin NATO müttefiki olarak “değerli” bir konumda olduğunu vurgulasa da, Trump, Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkelerle kurduğu güçlü ilişkiler neticesinde, Türkiye’nin bölgedeki geleneksel müttefiklik ilişkisini sorgulatan açıklamalar yaptı. Bu durum, Türkiye’nin stratejik dengeler içinde yeniden konumlanmasını gerektiren bir süreci başlattı.
Sonuç: İnişli Çıkışlı Bir Dönemin Ardından Ne Beklenmeli?
Donald Trump’ın Türkiye ile ilgili yaptığı açıklamalar, hem Washington’da hem de Ankara’da derin etkiler yarattı. S-400 krizinden Suriye operasyonlarına, ekonomik tehditlerden bölgesel denge stratejilerine kadar geniş bir yelpazede, Trump’ın Türkiye ile ilgili görüşleri ve tutumu, Türkiye-ABD ilişkilerinde bir belirsizlik dönemi yarattı.
Özellikle, Trump’ın Türkiye’yi ekonomik olarak tehdit eden açıklamaları, Türk kamuoyunda negatif bir algı oluşturdu ve ABD’ye karşı duyulan güveni sarstı. Ancak, Trump’ın pragmatik ve değişken bir lider olması, bu açıklamaların birçoğunun etkisinin sınırlı kalmasına da yol açtı. Yine de, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde, Trump döneminin yarattığı bu dalgalanmaların yankıları uzun süre hissedilecektir.
Türkiye açısından bu dönemin dersleri, Washington ile olan ilişkilerde daha bağımsız bir duruş geliştirmek gerektiğini ortaya koymaktadır. ABD’den gelecek olası açıklamalar veya tehditlere karşı, Türkiye’nin kendi çıkarlarını önceleyen bir dış politika çizgisini koruması, bu tür inişli çıkışlı dönemlerde en sağlam yol olarak görünüyor.
Sonuç olarak, Trump’ın inişli çıkışlı söylemleri, Türkiye-ABD ilişkilerinde daha stratejik ve sağlam adımlar atılması gerektiğini hatırlatıyor.