Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihin her döneminde bu milletin en önemli dayanak noktalarından biri olmuştur.
Ordumuzun asli gücü ise her zaman yirmili yaşlardaki Türk gençleriydi. Vatani görevini yerine getiren bu gençler, yalnızca üç aylık bir temel eğitimle bile milletimizin savunma refleksine büyük bir katkı sağlıyorlardı. Bugün geldiğimiz noktada ise bu gerçeklik, iktidarın politik tercihleriyle silikleşmiş durumda.
Öncelikle anlamamız gereken, askerlik müessesesinin yalnızca bir meslek ya da görev olmadığıdır. Askerlik, Türk milletinin tarih boyunca kurduğu devletlerin temel yapı taşlarından biri olmuştur. Türk gençlerinin askerlik sırasında kazandığı disiplin, dayanıklılık ve sorumluluk duygusu, bireyler üzerinde olduğu kadar toplumun genel yapısında da bir dönüşüm yaratırdı. Ancak son yirmi yılda, özellikle AKP’nin popülist politikaları ve savunma anlayışındaki yanlış adımları, bu yapının köklerine zarar verdi.
Bugün asker sayısında ciddi bir azalma var. Zorunlu askerlik süresinin kısaltılması ve bedelli askerlik uygulamalarının yaygınlaştırılması, bu düşüşün en bariz nedenleri arasında. Bedelli askerlik, ekonomik açıdan imkanı olanların tercih edebileceği bir opsiyon olarak sunulmuş olsa da, bu uygulamanın toplumsal eşitlik ilkesine ciddi zarar verdiğini söylemek zorundayız. Bir yanda askerliğini kısa süreli bir formalite olarak tamamlayanlar, diğer yanda vatan savunmasını omuzlayan gençler. Bu durum, ordunun moral yapısını ve askerlik hizmetinin toplumsal algısını derinden sarsmıştır.
Ayrıca profesyonel orduya geçiş adı altında yürütülen politikalar da tartışmalı. Elbette modern dünyada profesyonel orduların önemi yadsınamaz; ancak profesyonelleşmeyi, Türk gençlerinin askerliğe olan katkısını minimize ederek sağlamak, stratejik bir hata olmuştur. Bugün ordumuzun toplam asker sayısı neredeyse üçte bire düşmüş durumda. Bu durum, hem iç güvenlik operasyonlarında hem de dış tehditlere karşı hazırlıklı olma konusunda büyük bir zafiyet oluşturuyor.
Hükümetin bu politikaları, orduyu küçültmekle kalmadı, aynı zamanda millet-ordu ilişkisini de zayıflattı. Eskiden Türk gençlerinin hemen hepsi, askerlik anılarını gururla anlatırdı. Bugün ise bu bağın kopmakta olduğunu gözlemliyoruz. Bir milletin ordusuyla olan bağını zayıflatmak, o milletin kendine olan güvenini ve savunma refleksini de zayıflatır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, yalnızca bir savunma gücü değil, aynı zamanda Türk milletinin kimliğini ve birlikteliğini temsil eden bir kurumdur. Hükümetin popülist politikaları, bu kurumu erozyona uğratarak yalnızca orduyu değil, aynı zamanda milli bilinç ve dayanışmayı da zayıflatmıştır. Eğer bu gidişat durdurulmazsa, gelecek nesillerin milli güvenlik ve birlik anlayışı, bugün olduğundan çok daha fazla zarar görecektir.
Türk gençleri, geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu milletin ordusunun bel kemiği olmalıdır. Bu yapıyı eski gücüne kavuşturmak için, askerlik sisteminde reform yerine restorasyonun gerektiği bir dönemdeyiz. Türk milletinin en büyük gücü, yirmi yaşındaki gençlerinin cesareti ve vatan sevgisidir. Bu gücün yeniden keşfedilmesi ve değerlendirilmesi, bir milli görevdir.