Bir ülke düşünün; yıllarca depremlerle sarsılan, bu yüzden on binlerce insanını enkaz altında kaybetmiş bir ülke.
Halkının %9o’ı fay hatlarının üstünde yaşıyor. Böyle bir ülkede yapıların sağlamlığı açısından son derece hassas davranılması gerekir değil mi?
Ama uygulamalara bakın; Bu ülkede, özellikle bina inşaatı alanında geçerlilik kazanmış ucube bir sistem var. İçinde, inşaat müteahhitliği denilen bir mesleği barındırıyor. Yaptığı iş ile ilgili olarak belirlenmiş bir bilginin yasal olarak da gerekli görülmediği bir meslek. Tıpkı bakkallık yapmak gibi!..
Türkiye’de inşaatmüteahhiti olarak çalışanların sayısı 175 bin kadar. Bazı kayıtlara göre çok daha fazla. Ama şimdi sıkı durun! Bu sayı Avrupa’nın tamamında 25 bin ve bunların tamamı mühendis gözleminde çalışan kişiler. Ne kadar hazin bir durum değil mi! Bu işi yapanların azlığından dolayı insanlar Avrupa’da oturacak ev bulamadığı için sokaklarda, ağaç altlarında ve mağaralarda yaşıyorlar!
Türkiye’de 60’dan fazla üniversitede inşaat mühendisliği bölümü var. Yılda yaklaşık dokuz bin inşaat mühendisi mezun oluyor ve toplam sayı 140 bin kadar. Ama 4 Temmuz 2020 tarihinde “Ölümcül kalitesizlik” başlığıyla yazdığım gibi geçen sene devlet üniversitelerinde 40 matematik sorusundan sadece 2 (iki) tanesini yapan, fizikte 14, kimyada 13 ve biyolojide 13 soruda 1 (bir) tam puan alamayan bile inşaat bölümüne girmiş.Üniversitelerimizin büyük çoğunluğunda son yıllarda hemen hemen bütün bilimsel dallarda görülen nitelik kaybı inşaat mühendisliği dalında da geçerli.
Depremden binalarımızın bu kadar fazla zarar görmesi sadece teknik elemanların niteliği ile ilişkili değil. Çünkü yürütülen ucube sistem içinde teknik bilgi önemini yitiriyor ve bu süreç devam ediyor.
Bunun doğal bir sonucu olarak ülkemizde inşaat konusunda çalışan müteahhitlerin tamamına yakınının tek amacı maliyeti en düşük düzeye indirmek. Yapı kalitesi hep ikinci sırada. Kullanılan sistem onlara bu imkanı veriyor.
Sonuç meydanda: Yapı maliyeti düştükçe depremde ölenin sayısı artmaktadır.
Bayanlar ve baylar… Bu ülkede bazı binalar deprem olmadığında da çökecek duruma geliyor ve hatta çöküyor. İnşaat kalitesi bu kadar düşük…
Şimdi sorgulamamız gerekiyor;
Acaba dünyanın neresinde, inşaat müteahhiti konumundaki bir kişi sadece formalite icabı, binanın sağlamlığını kontrol etmesi için kendi seçtiği ve ücretini kendi ödediği bir mühendis çalıştırmaktadır. Kontrol eden ile kontrol edilen arasında parasal ilgi olduğunda bu mekanizmanın sadece kağıt üzerinde kalacağını bilmeyen var mıdır?
Acaba dünyanın neresinde, jeolojik yapı hiç dikkate alınmadan, ticari alan oluşturmak için anormal derecede yüksek ve aralıklı direklerle bezenmiş zemin katlar üzerinde çok sayıda kat inşa edilmektedir?
Acaba dünyanın neresinde, süpermarket, dükkan vs oluşturmak için satın aldığı zemin kattaki direklerden bazılarını kesme cesareti bulanlar olmakta ve bu kişiler ancak deprem sonrası bina yıkıldığında suçlanmaktadır?
Acaba dünyanın neresinde, örneğin 100 m2 alana sahip zemin kat üzerine yan eklentiler yapılarak örneğin 120-130 m2 alana sahip 8-10 kat çıkılmaktadır?
Acaba dünyanın neresinde, kentin bir yöresinde inşa edilecek binaların kat sayısı bilimsel olarak sınırlandırılmış iken belediye başkanına bu sayıyı yükseltme hakkı verilmiştir?
Acaba dünyanın neresinde, miktarı kanunla belirlenmiş bir ödeme yapıldıktan sonra kaçak veya teknik esaslardan çok uzak şekilde inşa edildiği için en ufak yer sarsıntısıyla bile yıkılma olasılığı yüksek olan bir yapıyı kullanmak mümkün olmaktadır?
Evet! Nerede?
Kaynak:
Onuncu Kalkınma Planı. 2014. İnşaat – Mühendislik – Mimarlık – Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri.Özel İhtisas Komisyonu Raporu