24 Haziran 2018 genel seçimleri sonrasında, seçimlerden önce muhalefet çevreleri tarafından sıkça dile getirilen ekonomik kriz, tüm hızıyla hayatımızı olumsuz etkilemeye başladı.
Dövizdeki olağanüstü yükseliş, her türlü tüketim mallarında fiyat artışlarına ve dolayısıyla yüksek enflasyona sebep olmakla kalmadı; piyasaları felaketin içine yuvarladı.
En fazla etkilenenler, inşaat ve otomotiv sektörleri oldu, satışlar yükselen faizler nedeniyle ve de bankaların kredi verme iştahının kaybolmasıyla yüzde elli seviyelerinde geriledi, Daha da hazini, bu süreç diğer sektörleri de kapsayarak devam edecek gibi.
Bu gelişmelerin sonucu; maalesef iyi gözükmüyor.
İşsizlik artacak, fukaralık yaygınlaşacak..
Ekonomimizdeki bu kötü gelişmeleri gözlemleyerek gelecek endişesi taşıyan ortalama eğitimli vatandaşların çevremizde endişelerini dile getirmelerini izleyebiliyoruz. Sosyal medya kullanıcısı olan bu gurup, kendilerini çekinerek de olsa ifade edebiliyorlar.
Fakat benim asıl merak ettiğim; iktidar partisine ve liderine bağımlı olan kitle’nin ne düşündüğü idi.
Bu seçmen modelini en iyi gözlemleyebileceğim ve aralarında neler konuştuklarını en iyi duyabileceğim yerin ‘’ POSTANE’’ olabileceğine kanaat getirdim.
Daha önceden birkaç defa ufak tefek işlerim gereği postane’ye gitmişliğim vardı. Nedense hep kalabalıktı ve gişelerdeki sıralarını bekleyen insanlar, daha ziyade orta alt gelir ve eğitim gruplarından kişilerdi. Bu insanlar bilgisayar kullanabilen, bankalara ödeme talimatı vererek işlerini halledebilen, orta ve orta üst gelir ve eğitim seviyesindeki vatandaşlarımız değillerdi. Sırada beklemekten sıkılmayan, günün sonunda ise faturaları ödeyerek bir iş başarmanın hazzını yaşayan, bütün bunların ötesinde, sıralarını beklerken kendilerine benzeyen diğer kişilerle sohbet ederek memleket meseleleri hakkındaki düşüncelerini rahatlıkla paylaşabilen, benim tahminime göre büyük bir çoğunluğu iktidar partisine oy veren gönüldaşlardı.
Bizim örneğimizdeki postane binası, benzer gözlemlerin yapılabileceği köy ve mahalle kıraathanelerine göre, kadınların da girip çıktıkları ve işlerini takip edebildikleri kurum olarak, çok daha işlevsel ve kanaat edinilebilecek mekan olarak gözüküyordu.
Benim postaneye gittiğim gün, Üniversite harçlarının yatırıldığı, olağanüstü kalabalık bir gündü. Dolayısıyla her zamanki istiap haddinden fazla müşteri bekliyordu ve bu durum bekleme salonunda oturmak için yer bulmakta sıkıntı yaratıyordu.
Yine de biraz ayakta beklemeyi göze alıp bir sandalye bulabildim ve yanımdakilerle selamlaşıp sohbet etmeye başladım. Çoğu, yukarıda anlatmaya çalıştığım tipolojideki vatandaşlarımızdı.
Bir müddet sonra biraz ötemizdeki sohbet gruplarından birinde yüksek sesle konuşmalar ve devamında ‘’Vata hainliği’’ suçlamasına kadar gidecek hakaretler duyulmaya başlandı. Muhtemelen memur veya öğretmen emeklisi görünümlü yaşlı bir kişiye bu hakaretler yapılıyordu ve dozajı giderek artıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken, bana yakın oturanların da bu kişiye kızdıklarını, ‘’Biz sizin iktidar dönemlerinizi de biliriz, adam yerine konulmazdık. Hastanelerde paramız olmadığı için rehin kaldığımız dönemleri yaşadık. Şimdi her şeyin efendisi bizleriz, daha ne istiyorsun?’’ diye söylendiklerini duydum.
Meğer bu kızdıkları emekli amca, ‘’Niye gişelerin hepsi çalışmıyor, bizi adam yerine koymuyor bunlar’’ gibi yüksek sesli itirazda bulununca, iktidara sataşma olduğu yargısına varan yandaş kişiler, topluca bu itirazı dile getirene sözlü hücum etmeye başlamışlar.
Sonra araya girenler tarafından itirazcı yaşlı salondan uzaklaştırıldı ve kalanlar kendi aralarında olayı değerlendirdiler: ‘’Bu insanlara da yaranılamıyordu! Ne olmuş yani, biraz fazladan beklese nesi eksilirmiş.’’
Bu olaya şahit olduktan sonra, sıradan insanlarımıza, iktidara yönelik herhangi bir eleştiri yapmanın zorluğunu iyice anladım. Muhalefet partilerinin işi gerçekten çok zor!