Değerli okurlarım;
Sizlere 7 yıl önce Bizim Kocaeli gazetesinde yayınlanmış bir köşe yazımı, aşağıda tekrar sunuyorum.
Aradan geçen bunca zamana karşın, yazı okunduğunda görülecektir ki, Ülkemizin ekonomik gidişatında rakamlarda meydana gelen değişiklikler hariç, hemen her şey aynen geçerli.
Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Düşünmeye var mı’sınız?
EKONOMİ’DE NELER OLUYOR, ANLAMAK LAZIM!
Seçimlere çok kısa süre kala, yerel bir gazetede ekonomiyle ilgili bir konunun okuyucunun ne kadar ilgisini çekeceği şüpheli gözükmesine rağmen konunun önemi gereği okunmama riskini göze alarak, ‘’İÇ VE DIŞ AÇIK NASIL KAPATILIYOR’’ başlıklı bu iktibas yazısını köşeme aldım. Ortaya konan görüşler uzun zamandır yazılarımı takip eden okurlarım için bir nevi tekrar olacak, fakat Hürriyet gazetesi ekonomi yazarı Prof. Dr. Şükrü Kızılot, olan biteni o kadar güzel özetlemiş ki, ‘’Türkiye’de ekonomide işler iyi gidiyor’’ diyen bütün zevata tokat gibi cevap verilmiş.
İÇ AÇIK: bütçenin açık vermesi oluyor. Her türlü bütçe gelirlerinin giderlerini karşılayamadığı durumlarda ‘’bütçe açığı’’ yani ‘’İÇ AÇIK’’ ortaya çıkıyor.
DIŞ AÇIK ise: Ülkenin döviz gelirleri ile döviz giderlerinin arasındaki fark oluyor.
2006 da Türkiye’nin döviz gelirleri toplam 122 milyar dolar, döviz giderleri ise 153 milyar dolar, buna göre döviz açığı (cari açık) 31 milyar dolar oldu.
Halbuki; 2001 (Kriz yılında) Türkiye’nin cari açığı yoktu.3.4 milyar dolar döviz fazlası vardı. 2002 de cari açık sadece 1.5 milyar dolar idi. Sırasıyla 2003 de 8, 2004 de 16, 2005 de 23, nihayet 2006 da 31 milyar dolar oldu. Başka bir anlatımla; 2002 ye göre sadece 2006 yılında Türkiye’nin cari açığı 20 kat arttı. İlk 6 aylık göstergelere göre, 2007 yılında döviz açığımızın yaklaşık 34 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Peki; 2006 da 31 milyar dolar açık nasıl kapatıldı?
Yabancılar 2006 da 41 milyar dolar sıcak para getirdiler. (% 24 lük dünya rekoru gelire karşılık) Bunun 31’i ile açığı kapattık, 10 milyar doları da döviz rezervlerimize ekledik. Döviz rezervlerimizi ise dünya’da geçerli çok düşük faizle uluslar arası bankalarda tutuyoruz.
Ayrıca, Türkiye’nin yüz milyonlarca dolar kazanç sağlayan kurumları ve bazı bankalarını satın alan yabancıların bunlardan dolayı 26 milyar döviz girişi de oldu.
Sonuç olarak:
- Yüksek reel faizle borçlanıp, hem iç açık (bütçe açığı) finanse ediliyor, hem de dış açık(döviz açığı) kapatılıyor.
Peki; bu ne zamana kadar gidecek?
Kur düşük, faiz yüksek olduğu sürece, sıcak para gelmeye devam edecek, yüksek faiz verilip döviz düşük tutuldukça ithalat patlayacak. Düşük kur ithalatı ucuzlatıp, ihracatı kârsızlaştıracağı için DIŞ AÇIK; yüksek faiz de bütçedeki faiz ödemelerini büyüttüğü için, İÇ AÇIK artmaya devam edecek.
Bir gün döviz tırmanıp, reel faiz düştüğünde, yabancılar mevcut paralarını dövize çevirerek Türkiye’den gitmeye başlayacaklar. İşte o zaman ekonomide kıyamet kopacak. Herkes bu tehlikeyi biliyor, ancak alınan ciddi bir önlem yok.
Ekonomimizde neler oluyor, halkımızın görünürde pek bir kaygısı yok gibi gözüküyor. Düşük döviz kuru nedeniyle ucuzlayan ithal tüketim malları, vatandaşlarımızın mutluluğu için yeterli gözüküyor.(Umarım yanılıyorumdur) Tüketim harcamalarının kaynağı kişisel gelirlerin artmasıyla karşılanmadığından, harcamaların kredi geri ödenmesinde yaşanmaya başlanan sıkıntılar, önce dar gelirlileri vurmaya başladı. Daha üst gelir grubundakilerinde benzer sıkıntılarla karşılaşması artık an meselesi gözüküyor.
Sürdürülebilir olmayan bu durumun farkına varılması ve farklı ekonomik model öneren siyasi partilerin desteklenmesi, sanırım sade vatandaşın şu aşamada yapabileceği en doğru yaklaşım olacaktır.
Bir hafta sonra halkımızın tercihini hep birlikte göreceğiz.
İLKER ÖZBEN