Öncelikle belirtmeliyim ki, niyetim hiç kimseyi aşağılamak falan değil. Sadece kendimi doğru ifade etmek istiyorum.
Niye böyle bir başlık atıyor ve böyle bir giriş yapıyorum?
‘’Taksicinin borsa isyanı’’ başlığıyla yazdığım geçen haftaki yazımın sonunda, okurlarımdan yorum yapmalarını istemiş ve o yazıda anlattığım olayın nasıl değerlendirildiğini öğrenmek istemiştim. Çünkü; herkesin bakış açısına göre farklı değerlendirilebilir diye umuyor ve bunları öğrenmek istiyordum. Ancak, hiçbir yorum yapılmadı. Bu durumda da benim iki şekilde düşünmem gerekiyordu.
Ya yazılarım ilgi çekmiyor ve okunmuyor, ya da okuyanlar her ne sebeptense yorum yapma ihtiyacı duymuyorlardı.
Eğer birinci şık geçerliyse, artık yazmamam gerektiğini anlayacağım.
Ufak bir ihtimal de olsa, belki okurlarım yorum yapmaktan bir şekilde çekiniyor olabilirler diye düşünüyorum. O zaman da bu çekimserliğin nedenleri üzerinde durmak gerekebilir. Acaba, son dönemlerde Ülkemizde ortaya çıkan otoriter yönetim ve giderek totaliter hal alan siyasal iklimden kaynaklanan bir korkudan mı böyle oluyor diye değerlendirilebilir. İnsanlar fikirlerini hür bir şekilde ifade etmekten çekiniyor duruma geldiyseler, o zaman benim yorum beklemem gerçekçi olamaz.
Köşe yazısı yazmaya başladığım ilk yıllarda, ulusal medya tecrübesi de olan bir yazar dostumun şöyle bir tavsiyesi olmuştu:
‘’ Bak İlker bey; ben senin yazılarını dikkatle ve keyif alarak okuyorum. Ancak, sana bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Sen Ulusal basındaki köşe yazarları gibi yazıyorsun. Halbuki yerel basını takip eden okurlar, daha ziyade yerel olaylarla ilgili yazdıkları zaman daha çok okunurlar. Her yerel gazete okuyucusu, en az bir tane de ulusal gazete okur ve oradaki gazete tercihi de kendi dünya görüşüne, siyasal tercihine uygun yayın politikası olan ve buna paralel yazar kadrosu bulunan gazetedir. Sen de daha çok okunmak istiyorsan, buna uygun şekilde, yerel konularla ilgili yazmalısın.’’
O zaman bana bu tavsiyede bulunan değerli gazeteci-yazar arkadaşıma şu şekilde yanıt verdiğimi hatırlıyorum:
‘’Ben profesyonel bir gazeteci-yazar değilim. Aslında yazmamın nedeni, düşüncelerimi toplumla paylaşmak ve etkileşimde bulunmayı istemektir. Ama bunu yaparken dikkat edeceğim bir husus vardır. O da okunuyor olmaktır. Okunmadığımı anladığım an yazmayı bırakırım. Yerel gazete okurlarının önemli bir bölümünün de, bilgiye dayalı fikir sahibi olduklarını zannediyorum. Bu varsayıma dayanarak, müspet veya menfi yorum bekliyorum.
Yine İzmit’te yayınına uzun süredir devam eden bir yerel gazetenin başyazarı ve patronu olan diğer bir gazeteci dostum bana çok okunmakla ilgili şu ilginç açıklamayı yapmıştı:
‘’Eğer yerel gazetede köşe yazarlığı yapıp internette yayınlanan sanal gazetede çok yorum yapılsın istiyorsan, yerel siyasetçilere bolca saldıracaksın. Onların bu işleri takip eden adamları vardır ve anında cevap yazarlar. Çoğu farklı isimlerle yazdıklarından, sen çok okunduğunu zannedip mutlu olursun ama esasında durum öyle değildir. Bence yerel gazetelerde de fikir yazıları olmalı, ama bunların yazarları, okurların sanal alemdeki tepkilerini de pek beklemesinler’’
Şimdi bu iki anekdotu sizlerle paylaştıktan sonra ben okurlarımdan yorum isteyip istememeyi hala daha tam kararlaştıramadım. Ama çok net kararlı olduğum bir durum var. Bir müddet daha yazmaya devam edeceğim ve zamanı gelince ‘’Hoşçakalın’’ demeyi başaracağım.