Özgür Özel tarihi bir zafer kazandı.
Partisinin oyunu neredeyse yüzde 50 artırdı, seçimden birinci parti çıktı, çok önemli büyükşehir belediye başkanlıklarının neredeyse tamamını açık ara farkla kazandı. Halk da “Türkiye’nin düzelmesi için aktörlerin değişmesi gerekiyor, erken seçim için mutlaka bastırın” dedi.
Seçimden sonra yazdığım yazılarda erken seçimin değişmeyen gündem maddelerinden birisi olması gerektiğini savundum. Özgür Özel böyle bir talepte bulunmayacaklarını, halktan ödünç oy aldıklarını ifade etmişti. Görünen o ki bu talep o kadar güçlü bir şekilde gelmeye başladı ki Özgür Özel dün çıktığı TV programında “Millet erken seçim isterse ben de haydi derim, böyle giderse erken seçim yakın” ifadesini kullandı.
Seçimin zamanında yapılma ihtimali yok. Erken seçim olacak, bu kaçınılmaz. Bence AKP de tüm planını erken seçime göre yapacak. Çünkü mevcut ekonomik verilerle 4 yıl daha ayakta durmaları, hadi kendilerini bir tarafa bıraktık, Türkiye’nin ayakta durma şansı yoka yakın. Türkiye’nin normalleşebilmesi, modern devlete dönmesi, yargının bağımsız şekilde işlemesi, yurt dışından ucuz kaynakların bulunması, yatırımların artırılması, güven tazelenmesi ve diğer başlıklar için Türkiye’de siyasi aktörün değişmesi gerekiyor.
Artık bu muhalif kimlikli bir akademisyenin söylediği bir gerçeğin dışında tartışması imkansız olan bir gerçek. Türkiye’deki normalleşmenin yolu “AKP uslu çocuk olacak mı, Erdoğan tekrar aklını başına devşirecek mi, ülkeyi normalleştirecek mi sertleşecek mi” tartışmalarının çok çok dışında. Mevcut aktörlerin değişmesi gerekiyor. Uluslararası arenada tüm kredisi tüketmiş, yaptıkları saçma sapan hamle ve dış politika tercihleriyle Türkiye’nin turizmini, ekonomisini, finans kaynaklarını işlemez hale getirmiş, sadece yandaşa rant dağıtan, kendini zenginleştiren, hazineyi kendi çevresine bağlayan bu iktidar görevde kaldığı sürece sadece belki dünden daha iyiye gidebiliriz. Ancak hiçbir zaman evrensel değerler çerçevesinde yakalanmış ekonomik başarıları yakalama imkanımızın olmayacağı bir yönde yolumuza devam ederiz.
Özgür Özel Erdoğan ile yapacağı görüşmede devraldıkları belediyelerin borç batağına saplatıldığını söyleyeceğini açıkladı. Tabii ki Erdoğan bununla dalga geçecektir, “Herkes borç yapıyor, siz de yaptınız, bahanelerin arkasına sığınmayın” diye geçiştirecektir. Çünkü açıklanan rakamlar çok yüksek. Erdoğan’da ise 70 cent bile yok. Kendi tabiriyle emekliye zam yapmadı çünkü hazine dipsiz kuyu. Hazinenin tam takır kuru bakır olduğu bir yerde Erdoğan muhalefete zaten kuruş vermeyecektir. Özgür Özel’den para almadan saraydan çıkabilirse ne âlâ!
İşte Muhalefet Böyle Yapılır!
Özgür Özel güzel bir vizyon hedefi koyuyor. Özel “Bizim bir Avrupa Birliği hedefimiz var” diyor. İşte bu! Kılıçdaroğlu’nun bir kere bile dillendirmediği işte bu konu! Erdoğan ilk iktidara geldiği yıllarda ne diyordu? “Bizi Avrupa Birliği’ne almazlarsa Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri yaparız ama biz bu reformları yine yaparız” diye Pro Avrupa bir siyasetçi olduğuna dair herkesi kendine inandırmıştı.
Özgür Özel toplumun kanayan yaralarından birine çok güçlü atışlar yapıyor. Özel, “Emeklilerin sesini duyuracağız ve bir emekli mitingi yapacağız” dedi. İşte muhalefet böyle yapılır. Toplumdan çıkan sesi duyacaksınız, toplumun yaralarının altını çizeceksiniz. Umarım, bu miting yapılmayan anayasaya sahip çıkma mitingi gibi olmaz. Hâlâ bir milletvekili içeride ve Anayasa Mahkemesi’nin kararı askıda. Ana muhalefet lideri bunu unutturmamalı, altını çizmeli, tekrar etmeli.
Kurumların yok edildiğini de yazmak gerekiyor. Genellikle yazılarımda aktarıyorum; Türkiye Cumhuriyeti artık modern bir devlet değil. Demokrasi kavramını kullanmıyorum, hukuk devleti kavramını da kullanmıyorum. Bunlar Türkiye için lüks. Bu kavramlara o kadar uzağız ki! Bu kavramlar üzerinden atış yapmak, eleştiri yapmak Erdoğan’ı taltif etmek anlamına gelir.
Hayır! Türkiye bir modern devlet değildir. Türkiye’nin kurumları yok. Kurumlar partinin bir şubesi gibi olmuş. Özgür Özel “Eskiden başbakanlar sayıştaydan çekinirdi, şimdi sayıştay çalışanları siyasilerden korkuyor” diyor. İşte bu bir devletin başına gelebilecek en büyük beladır. Nedir o? Denge yok, denetim yok, şeffaflık yok. Orada yakalayan ihaleden payını alır, devlet modernite dışına çıkar ve bunun bedelini de çok ağır bir şekilde öderiz.
Alman Cumhurbaşkanı Ekrem İmamoğlu’nu Ziyaret Etmiş!
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier iki kere seçilmeyi başarabilen nadir Alman cumhurbaşkanlarından. Steinmeier Türkiye’ye geliyor, gezisine İstanbul’dan başlıyor ve ilk olarak Ekrem İmamoğlu’yla görüşüyor. Bu net bir sinyaldir. Batılı demokrasiler, Ekrem İmamoğlu’nun arkasında duracağını, ona bir siyasi yasak gelmemesi için ellerinden geleni yapabileceklerini, Türkiye’nin tekrar demokrasi ailesine katılıp Avrupa Birliği içinden büyük katkılar sağlayabilmesi için saatlerini kurduklarını, Türkiye’de demokratik bir rejimin kurulduğu ve hukukun işlediğini gördüklerinde de yatırımlarını Türkiye’ye akıtacaklarının işaretini veriyor.
Bunu daha önce yazmıştım. Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi tarihinin en büyük fırsatlarından birini kaçırdı. Çin’den kademeli olarak çıkmayı düşünen büyük batılı yatırımcıların bir numaralı tercihi demokrasiye ve hukuka dönmüş bir Türkiye olacaktı. Otokratlara daha fazla yatırım yapmayacak bir düzleme doğru giriyoruz çünkü yeni soğuk savaş başladı.
Erdoğan’ın Amerika Gezisi İptal Edilmiş!
Steinmeier’in ilk olarak Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret ettiği dakikalarda Erdoğan’ın ABD’ye yapacağı gezi iptal edildi. İptal kararının detaylı bir şekilde açıklanması için Washington adeta topu Ankara’ya attı. Anlaşılan Erdoğan’ı çok düşük profilli bir lider olarak karşılayacaklar. Erdoğan’ın gezisinin tam da bu zaman kesitinde iptal edilmesi de oldukça ilginç bir gelişme.
Türkiye Bu Noktaya Nasıl Geldi?
Biliyorsunuz, Erdoğan kur korumalı bir mevduat açtı. “ Paralarınızı Türk Lirasında tutun size faiz vereceğim. Eğer, bu faiz dövizin altına düşerse üstüne bir de o payı ödeyeceğim” dedi. Yani para üstünden faizle para kazanan zenginlere iki kere garanti verdi. Hem faiz hem de döviz artışı.
Neden? Erdoğan başarılıymış gibi gözüksün diye iki sene içinde hazineden 48 milyar dolar harcanmış. Kur korumalı mevduat iptal edildi ama hazinenin çok büyük bir kısmını götürerek iptal edildi. Yani yandaş basının “Ne kadar dahi adam nasıl dövizi durdurdu, şak diye bir hamle yaptı” diye kitlelere pazarladığı sahtekarlığın karşılığı 48 milyar dolarmış.
Dün Mahfi Eğilmez “Son iki ay içinde henüz nereden ve nasıl çıktığı saptanamayan yaklaşık 7 milyar dolar var” diye açıklama yapmış. Yani para da Türkiye’den kaçıyor. Sadece akıllı insanların yurt dışına, güvenli ülkelere kaçtığı bir rejim değil Erdoğan rejimi. Kaçabilen paranın da süratle yurt dışına çıkmaya başladığı bir yerde dolaşıyoruz. Para çöküşün kokusunu çok erken alır ve ilk kaçan para olur. Çünkü en kolay kaçabilen şey sıcak paradır.
Bahçeli’nin Çıkışı
Mehmet Şimşek’in yerli halk ya da yerel halk ifadesine çok çok sert bir şekilde cevap vermiş Bahçeli. Devlet Bahçeli “Türk milletini yerel halk ifadesiyle değersizleştirmeye hizmet eden müflis zihniyet” demiş. Bu, “biz bir fırsat yakaladık ve saraya Şimşek üzerinden bir mesaj göndermemiz gerekiyor” çıkışıdır. Cumhur İttifakı içinde ilk defa somut bir şekilde bir çatırdama var, bakalım bunun yönü nereye gidecek?