Tehlike sinyalleri veren ekonomik gidişatımıza karşılık, Hükümetin bazı hazırlıklar yaptığı ve alınmak istenen tedbirlerin neler olacağı konusu yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
En çok üstünde durulan hadise, vatandaşlarımızın aşırı borçlanmasının önüne geçmek (Kredi kartı limit ve vade sınırlaması vb.gibi) buna ilaveten vatandaşlarımız için tüketim tercihlerinde olabildiğince yerli üretimin cazip hal getirilmesi çare arayışı olarak gözüküyor.
Neden böyle isteniyor?
Çünkü cari açığın başka türlü önlenemeyeceği, ekonomik büyümenin sadece tüketimle değil, üretimle olması halinde fayda sağlayacağı anlaşılmış gözüküyor. Üretimin büyümesindeki en temel mesele, ihracatı mümkün kılacak ölçeklerde üretim miktarına ulaşabilmektir. Bu da ancak iç pazarda elde edilecek pazar payı büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Kısaca; ekonomide her olumlu gelişme, ancak yerli üretimin tercih edilmesiyle elde edilebilir.
Bu noktada kritik soru şudur:
Türk tüketicisi; kendi uzun vadeli çıkarının ancak yerli malı tüketimiyle mümkün olabileceğini fark etse bile, kısa vadeli tercihini böyle kullanır mı?
Bizim sosyo/ kültürel yapımız, maalesef bazı uzak doğu Ülkelerinin insanlarına pek benzemiyor. Kapitalizmin insanı en fazla cezbeden tarafı ‘’Bol ve ucuz tüketim imkanı’’ sağlamasıdır; gerisi teferruattır. Üretimde sağlanan ucuzluğun emek sömürüsüne dayanması, çevresel etkilerdeki negatif durum vs. kimsenin umurunda değildir. Bencillik ve hoyratlık, örnek aldığımız ve benzemeye çalıştığımız batı Ülkeleri insanlarında olduğu gibi en üst seviyededir. O Ülkelerde sosyal dengeleri sağlamaya dönük yasalar ve uygulamaya imkan sağlayacak maddi olanaklar geçmişten gelen zenginlikler sayesinde var (dı). Şimdilerde oralarda da durum iyi değil, çünkü ekonomik sömürgecilik şanslarını kaybetmiş gözüküyorlar. Artık Dünya’da küresel ekonomiye yön verecek yeni üretici Ülkeler ortaya çıkmıştır.
Bu arada, bizim gibi gelişmekte olan Ülkelerde hiç kimse, yukarıda izah etmeye çalıştığım nedenlerden dolayı, sırf Ülke ekonomisi kötüye gidiyor diye gönüllü olarak yerli malı kullanmayı tercih etmez.
Bazı uzak doğu Ülkelerinde durum böyle değildir. Mesela, Güney Kore vatandaşları, kendi Ülkelerinde üretimi olan malları satın almayı ve kullanmayı gönüllü olarak tercih ediyorlar. Aksi bir durumda toplum tarafından ayıplanma ve hatta dışlanma riski olduğunu biliyorlar.
Netice olarak bu gün Dünya’nın en büyük markalarını yaratmış ve küresel rekabette öne çıkmış vaziyetteler.
Tabiidir ki, bu duruma sadece yerli malı tüketimini tercih ederek gelmediler. Başta çok çalışmayı adeta ibadet kabul ettiklerini görüyoruz. Vasıflı insan yetiştirmeyi, araştırma ve geliştirmeye çok önem verdiklerini, kaynak kullanımında doğru öncelikleri olduğunu da görüyoruz.
Peki, biz ne durumdayız.
Çok şükür, bölgedeki bir çok Ülkeye göre çok daha iyi konumdayız. Petrol gibi yer altından fışkıran doğal zenginliklere sahip değiliz ama, onlara kıyasla hemen her alanda çok üst seviyelerdeyiz.
Ama bu yetmez; zaten yetmiyor da. Çok daha ileri duruma gelmeliyiz.
Yerli malı kullanmayı tercih etmek, bu seviyeye gelebilmenin önemli bir aracıdır.
İçinde bulunduğumuz ortam bunu sağlamaya yetmiyorsa, o zaman ithal malı kullanımını daha pahalı hale getirmek, yerli malını çok daha tercih edilir şartlara getirmek iyi bir yöntem olabilir.
Herhalde Hükümetin önümüzdeki dönem ekonomi politikalarında bunu görebiliriz.
Bu gelişme gerçekleşirse, toplumsal geleceğimiz açısından hayırlı olur diye düşünmekteyim.
İlker Özben