Dünyada 1980’den sonra, global piyasalar propagandaları ile sermayenin serbest dolaşmasının önü açıldı. Bu sermaye nerede daha çok kazanacaksa oralara doğru akmaya başladı.
Dünyada 1980’den sonra, global piyasalar propagandaları ile sermayenin serbest dolaşmasının önü açıldı. Bu sermaye nerede daha çok kazanacaksa oralara doğru akmaya başladı.
Tasarruf yetersizliği bulunan ve sermaye birikimi sağlamakta zorlanan bizim gibi ülkelerde bu sermayeyi ülkelerine çekerek yatırım yapma ve ekonomilerini büyütme yönünde tercihler kullanmaya başladı. Ancak bu sermaye ülkelere borsa ile hisse senedi alarak veya sabit fabrika yatırımları yaparak girmektedirler.
Ancak bu yabancı sermaye çok ürkektir. En ufak bir güvensizlik ortamında tedirgin olur. Ülkenin ekonomik yönde yanlış yönetildiğini, siyasi açıdan gergin ortamların bulunmasını gördüklerinde özellikle kısa vadede borsadan kaçarlar. Uzun vadede de sabit yatırım yapmaktan vazgeçerler veya yatırımlarını başka ülkelere taşırlar.
Bakınız 2018 yılı başında borsada yatırım yapmış yabancı sermaye tutarı 55 milyar dolardı. Aynı şekilde devlet tahvili yolu ile alınan borç 32 milyar dolar idi. Yani toplam yabancı sermaye borsa ve tahvilde 87 milyar dolardı.
Nisan 2022’ye gelindiğinde, borsada yabancı sermaye payı 20 milyar, tahvilde ise 2 milyar dolar olmak üzere toplam 22 milyar dolar yabancı sermaye kalmıştır. Diğer bir ifade ile 65 milyar dolar yabancı sermaye ülkeden kaçmış.
Hatırlarsanız Volkswagen Manisa’da yatırım yapacaktı, vazgeçti. Honda Gebze’den gitti. Mitsubishi nükleer santral kurmaktan vazgeçti.
Sıcak para 65 milyar dolar ve belirtilen sabit yabancı yatırımlar ülkeden neden kaçıyor?
Şahlanan bir ekonomi olsa yabancı sermaye kaçar mı?
Birincisi ve en önemlisi hukuk sistemine güvensizlik. İkincisi ekonomik gelişmelerin olumsuz seyir izlemesi ile enflasyonun önlenemez hale gelmesi.
Bu iki çok önemli neden yetmezmiş gibi siyasi açıdan gergin bir ortamın yaratılıyor olması da önemli bir etken olmaktadır.
Geçen hafta içinde yaşanan içişleri bakanı ile Ümit Özdağ arasındaki polemik tam bir sorumsuzluk örneğidir. Bir içişleri bakanının siyaseti bu seviyelere düşürmesi ve komplo teorilerinin varlığını çağrıştıran açıklamalara kabul edilir gibi değil.
Bu gergin hakaret dolu olan siyasi ortamın, ekonomiye olan yansıması da çok olumsuz olacaktır. Ülkenin geleceği ile ilgili çok olumsuz sinyaller veren bu tür davranışların varlığı ekonomik anlamda da olumsuz bir iklim yaratacaktır. Bu davranışların ülkeye ne kadar zarar verdiğini göremeyecek kadar duyarsız mısınız?
Gerçekten kimin ne yapmaya çalıştığını anlamak mümkün değil.