Andre Compte Sponville: “Yurtseverliği körlük veyahut yabancı düşmanlığı yaşamaksızın yurt aşkı olarak tanımlamaktadır.
Andre Compte Sponville: “Yurtseverliği körlük veyahut yabancı düşmanlığı yaşamaksızın yurt aşkı olarak tanımlamaktadır. Yurtseverlik, bireysel olarak ya da tüm ortakları kapsayarak yaşayan; ten rengi, dil, etnik ve milliyet farkı gözetmeksizin hissedilen bir duygudur” diyor.
Türkiye’de yurtseverlik modernleşme çabalarının başladığı 19. Yüzyıldan itibaren kuvvetlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin modern bir devlet olma yoluna girmesi, vatandaşlık, anayasal düzen gibi modern siyasi terimlerin gündeme gelmesiyle, yurtseverlik çeşitli akımların içerisinde kendini göstermiştir. Osmanlı Türkiye’sinde yurtseverlik anlayışının romantik bir biçimde sanat ve edebiyattaki başlangıcını, Namık Kemal’de bulabiliriz. Devleti yaşatma gayesiyle ortaya çıkan Modernist Osmanlıcı, İslamcı ve Türkçü akımların hepsinin, yurtseverlik düşüncesinden belli ölçüde etkilendiği söylenebilir.
Yurtseverlik, sırça köşklerde oturup hamasi nutuklar atmak değil; ülkede yaşayan rengi, dil, etnik ve dini inanç farkı gözetmeksizin sevgi ve saygı temelinde hareket etmektir. Yurtseverlik bir ülkede sadece bir siyasi hareketin tekelinde olan enstrüman değildir. Diğer gurupları ötekileştirirse o siyasi hareketten veya kişilerden yurtseverlik bekleyemezsiniz.
O ülkenin toprağını elinizle karmayınca, yalın ayaklarınızla kumda yürümeyince, sokakta oynayan çocukların başını okşayıp gülümsemeyince, yurt korumasında, eğitiminde, dağında bayırında topluma her türlü ürünü yetiştiren üreticilerimize saygı ve göstermeyince o kişilerden nasıl yurtseverlik bekleyebiliriz ki.
Irkçılık tarihin her döneminde kültür yozlaşmasına yol açmıştır. Sürekli başka kültürleri ve dilleri kendi egemenliği altına almayı yada onları yok saymayı ve küçümsemeyi yeğlemiştir. Dolaysıyla başka kültürleri reddedenler, kendi kültürlerinde öğrenemezler. Kültürler arası diyalog insanların daha fazla sanat ve edebiyatla tanışmasına yol açar
“ Hayata aynı açıdan değil, aynı acıdan bakanlar anlaşabilir” diyor Mevlana. Aynı acıdan bakmadığımız bir ülkem insanıyla yurtseverlik bağlamında nasıl özdeşleşebiliriz.
Ya da demokrasiyi, insan haklarını yurt coğrafyasında sadece kendileri için isteyen insanlarla nasıl bir araya gelebiliriz. Eğer aynı topraklar üzerinde yaşayıp ulus olabiliyorsak; tasada, kıvançta olduğu kadar nimet ve külfette de paylaşabilirsek işte o zaman yurtsever oluruz. Ünlü Fransız Filozofu Voltaire, “düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim” demekle farklı düşüncelerdeki insanların da bir arada yaşayabileceğine işaret ediyor. Yurtseverlik, eş deyişle gerçek bir demokrasi içinde bir arada yaşama kültürüdür. Farklı düşünen bir insanı ötekileştirerek yurtseverlik taslamak en basit tabiriyle insani bir davranış değildir. Tıpkı Tolstoy’un dediği gibi “ bir yeriniz acıyorsa cansınız. Başkasının acısına üzülüyorsanız insansınız.” Yurdunu seven insan; farklı da düşünse ülkesinin insanlarını sevendir. Taşını, toprağını, yeraltı ve yer üstü zenginliklerini emperyalizme ve vahşi kapitalizme karşı koruyandır. “Bir kişiyi sevmeyen, insanları sevemez.”
“ İnsan sevmeye başladığında yaşamaya da başalr” diyor W. Shesepeare
Yurtseverlik bence bir eğitim ve demokrasi sorunudur. Planlı ve programlı örgün bir eğitim- öğretimle yurtseverlik kavramının önemi pekâlâ o ülke insanlarına kazandırılabilir. İnsanları kutuplaştırarak, ötekileştirerek yurtsever olmazsınız. Hamasi nutuklar atarak, elinizdeki yetkileri kullanarak rakiplerinize hakaret ederek yurtsever olmazsınız bayım. Ülkenizin kadınları her Allah’ın günü katledilirken, kız çocukları daha on beşine basmadan evlendirilirken, siz yurtsever olamazsınız bayım. Size daha açık söyleyeyim; yerde uçan dağ da kaçan kuşuna, ırmağında ve çeşmesinde suyuna, kazına, tavuğuna, kuzusuna, koyununa, toprakta can çekişen börtü böceğine, alına, karasına, kurduna, kuşuna yüz sürmeyince toprağına siz yurtsever olamazsınız bayım. Eliniz soğuk sudan, sıcak suya değmeden yalılarınızda, köşklerinizde zevki safa sürerken; çöplerden yiyecek toplayıp “bugünde aç kaldım ama yavrularım açlıktan ağlamadı” diyenlerin halinden anlamadığınız sürece yurtsever olmazsınız bayım. Siz yurtseverliği ancak ülke sınırları olarak mı görürsünüz bayım? Ülkenin dağını, taşını, ormanı, deresini, çayın, ırmağını peşkeş çekenlere nedense gıkınız çıkmaz bayım. Gücünüz garip gurabaya, işsiz güçsüz gençlere, kadınlara, çocuklara, aydınlara, sanatçılara, yazarlara ve şairlere mi yeter bayım. Bir ülkede sadece muktediriler ne dese o doğrudur, onların söylemlerine karşı kimse bir laf edemez mi sanıyorsun bayım? Bunun adına siz demokrasi mi diyorsunuz bayım? “Gecenin ardında gün nasıl doğuyorsa adaletsizlikte bir gün son bulacaktır. “Korku ölümü uzak tutmuyor, hayatı uzak tutuyor. Ey sokak halkı, siz yaşamıyorsunuz, ölümden korktuğunuz sürece hayatınız olmayacak” diyor Mısırlı Nobel ödüllü Yazar Necip Mahfuz. Eş deyişle Necip Mahfuz, aslında korkunun ölüme çaresi yok demek istiyor. Yani insanlar korkarak yaşayamazlar, öylesine yaşamış olurlar, hayatı kendilerine zindan etmiş olurlar, buna da yaşamak denemez.
Marcus Tullius Cicero: “Paylaşılan bir sevinç iki kat olur. Paylaşılan bir acı yarıya iner. Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil rahtını terk edebilen gayretli insanlara aittir. Başkalarının hatalarını hemen görüp kendininkilerini akla bile getirmemek budalalığı bir numaralı işaretidir” diyor.
İnsanoğlu yaşamak ve var olmak için, hayatın her alanında başta doğanın zor koşullarıyla olduğu kadar, yönetim erkiyle de mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Kendi yurttaşlarımızla sevinci ve acıyı paylaştığımız vakit o zaman yurtsever oluruz. Rahatımızı kaçmasın diye bir köşeye çekilip oturursak, gelecekte bir baltaya sap olmayız. Her kültürden, her düşünceden, her inançtan inşaların barış içinde; birbirlerini kırmadan, dökmeden yaşadıkları yer onların yurdu yada vatanı bu yaşantıya bağlılık ve saygı göstermek te yurtseverliktir.
Sürdürülebilir kalkınmanın yolu gelecek kuşaklara nasıl bir ülke bırakacağımızla yakından ilgilidir. Yurtseverlik temelinde ülkemizin, ormanı, yeraltı yerüstü zenginliklerini, kaynak sularını, derelerini ırmaklarını gelecek kuşaklara bakir bir şekilde bırakabilirsek; işte o zaman yurtsever oluruz. Dağlarında boy veren kekliği, kurdu, kuşu, yılanı çıyan, geyiği, karacayı bile yok etmek yerine onlara koruma alanları yaratabilirsek yurtsever oluruz. Bir eli yağda, bir eli balda olacak şekilde sırça köşklerde hamasi nutuklara atarak; ülkemizin flora ve faunasını yok ederek yurtsever olunamaz bayım.