Zafer Partisi, 8 Aralık’ta gerçekleştireceği olağan kurultay öncesinde, diğer Türk milliyetçisi siyasi partilere “hala hatırın kalmasın” üslubuyla yaptığı davetle dikkatleri üzerine çekti.
Bu çağrının içeriği ve biçimi, milliyetçi seçmenin yanı sıra davet edilen partilerde de bir dizi soru işaretine yol açtı.
Türk siyasetinde milliyetçilik zemininde faaliyet gösteren partiler, genel olarak “ortak idealler” çerçevesinde bir araya gelmeyi dile getirir. Ancak bu tür davetlerin, üslubu ve yöntemi, niyetin samimiyetini de belirler. Zafer Partisi’nin daveti, siyasi nezaket ve kurumsal kimliğe saygı boyutunda beklentileri karşılamıyor. “Hala hatırın kalmasın” gibi bir söylem, sanki davet edilen partilerin meşruiyetlerini ve siyasal varlıklarını hafife alıyormuş gibi bir izlenim yaratıyor. Bu da ister istemez, Zafer Partisi’nin bu çağrıyı hangi amaçla yaptığı sorusunu akıllara getiriyor.
Kurumsal Kimlik ve Üslup Sorunu
Zafer Partisi, Türk milliyetçisi bir “çatı parti” olma iddiasını taşıyor. Ancak böyle bir iddiayı dile getiren bir partinin, davet sürecinde daha kapsayıcı ve özenli bir dil kullanması beklenir. Siyasal partiler, sadece liderlerden ibaret değildir; arkasında ciddi bir teşkilat yapısı ve toplumsal destek bulunur. Dolayısıyla, bu tür bir çağrının “kucaklayıcı” bir dille yapılması, hem davet edilen partilere hem de seçmene verilen mesaj açısından daha olumlu bir etki yaratırdı.
Mevcut üslup ise, davet edilen partilerin kurumsal kimliklerine bir saygı eksikliği olarak algılanabilir. Bu durum, Zafer Partisi’nin kendini “üst akıl” pozisyonunda konumlandırdığı izlenimini güçlendiriyor. Bu tür bir yaklaşım, diğer partilerle iş birliği zeminini güçlendirmek yerine zayıflatabilir.
Stratejik Bir Hata mı?
Zafer Partisi’nin bu çağrısı, stratejik bir hata olarak değerlendirilebilir. Çünkü milliyetçi seçmen, hassas bir seçmen kitlesidir ve özellikle üsluba büyük önem verir. Davet edilen partiler, bu çağrıyı reddettikleri takdirde, Zafer Partisi’nin seçmen nazarındaki duruşu tartışmaya açık hale gelir. “Biz çağrımızı yaptık ama karşılık bulamadık” şeklinde bir savunma yapılsa bile, bu durum bir “birlik kurma” başarısızlığı olarak algılanabilir.
Seçmene Mesaj mı Veriliyor?
Bu davetin, aslında davet edilen partilerden çok milliyetçi seçmene yönelik bir mesaj içerdiği de düşünülebilir. Zafer Partisi, bu çağrı aracılığıyla seçmene, “biz Türk milliyetçileri arasında birliği sağlamak için üzerimize düşeni yaptık” algısı yaratmayı hedefliyor olabilir. Ancak bu strateji, diğer partilerin “küçük görüldüğü” bir algı ile birleştiğinde ters tepebilir. Milliyetçi seçmen, birleşme çabalarını takdir eder ancak bunun nezaket ve samimiyet çerçevesinde yapılmasını bekler.
Sonuç olarak;
Zafer Partisi’nin diğer Türk milliyetçisi partilere yaptığı davet, samimiyetten çok stratejik bir manevra gibi görünüyor. Ancak kullanılan üslup, bu stratejinin başarıya ulaşmasını zorlaştırabilir. Siyasi partilerin iş birliği, yalnızca çağrı yapmakla değil, ortak zeminde buluşabilecek bir dil ve yaklaşım geliştirmekle mümkündür. Milliyetçi seçmenin bu tabloyu nasıl değerlendireceği ise, Zafer Partisi’nin siyasi geleceği açısından kritik bir rol oynayacaktır.